DÖRDÜNCÜ MAYMUN

3 Temmuz 2011 Pazar

Stockholm Sendromu

Güzel dilimiz yeni bir ifade daha kazandı.
Gerçi Stockholm’ü Alman futbolcu, Sendromu da ilaç adı sananlar çok olsa da kısa bir araştırmadan sonra gerçeğe ulaşılıyor.
Kısaca kendisine eziyet edene aşık olma, ona bağlanma, biat etme durumu için kullanılıyor bu “Stockholm Sendormu” ifadesi…
İktidar partisinin %50’lik bir oranda oy almasından sonra muhalefet partisi yetkilileri özel konuşmalarında bu ifadeyi kullanmış ama gevşek ağızlı biri bu konuşmayı dışarıya sızdırınca bu deyim, gündemimize oturdu.
Peki bu ifade, söz konusu durumu karşılıyor mu?
Yani Stockholm Sendomu deyimi 38 yıl önce Stockholm’de yaşanan bir soygun sonucu rehin alınan bir kızın sonradan soyguncuya abayı yakmasından sonra sözlüklere girmiş.
Yani daha pek yeni sayılır…
Bu olaydan romantik bir aşk filmi senaryosu yazılır ama bizim durumuzu pek karşılamaz.
Oysa ki bizim sendromlarımız çok çok daha eskilere dayanır…
Yıllar yılı hanedanların tebaası altında yaşamışız…
Padişahlara hep “efendimiz” demişiz…
Kul olmuşuz… Tebaa olmuşuz.
Üç kuruş ulufeyi en büyük nimet sayıp dualar etmişiz…
Adam yerine konulmamışız…
“Senin aklın ermez” diyerek devletin yönetim kademelerine hep devşirmeler getirilmiş.
Kapımızı devlet adına sadece vergi memurları çalmış.
Bunlara karşı çıkmak çok ayıp ve de çok büyük günah sayılmış. Aksini yapanlarımız Rûzi mahşerde cehennem ateşine mahkûm edilmeden bostancıların işkence tezgâhından geçmişiz.
Bu durum genlerimize kadar işlemiş; bunca zaman sonra bile hanedanları eleştirmeye kalkanları bile “Vay ecdadıma sövdün” diye tepelemişiz…
Sultanların televizyon filmlerinde canlandırılmasına bile tahammül edememişiz.
Sultanlar, bunu yemez, şunu içmez, onu öpmez, diye kıyameti kopartmışız.
Tarihçi dediklerimiz bile bilimselliği bırakıp hanedanların avukatlığına soyunmuş durumda.
Evlatlarını, kardeşlerini boğazlatan hükümdarları “Na’apsınlar başka çareleri yoktu” diye savunup insanları dumura uğratmışlar…
Bizim öyle gavur icadı olan Stockholm Sendomuyla işimiz olmaz…
Bizim öz be öz, köklü bir geleneğe sahip, aslanlar gibi Topkapı Sendromu’muz var…
Başımıza ne geliyorsa bu yüzden…