DÖRDÜNCÜ MAYMUN

24 Eylül 2012 Pazartesi

BERBERDE

Berber Kalender Kâmil, gevezeliği dışında işini çok iyi yapar, o yüzden katlanıyorsunuz. Tı-raşla birlikte ülke gündemiyle ilgili yorumları bazen akla zarar olsa da sıradan vatandaşın bakışı açısından dikkate değer. Oradan buradan kulağına yarım yamalak gelen bilgileri öyle bir birleştirip anlatır ki şaşar kalırsınız…

Bugün gene tıraşa başladı;
“Tarihin tartışacağı bir mahkememiz daha oldu, sevinmeliyiz” dedi sonra sıraladı.
“Şeyh Bedrettin’in yargılanması,
Mithat Paşa’nın Yıldız mahkemesi,
İstiklal mahkemeleri,
Yassıada mahkemeleri,
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın yargılanması,
Erdal Eren’in yargılanması,
12 Eylül yargılamaları,
Tayyip Erdoğan’ı mahkûm eden yargılama vesaire vesaire, bu örnekler çoğaltılabilir. İşte bu Balyoz yargılaması da aynen onlar gibi hep tartışılacak bir yargılama olacaktır. Lakin daha önce darbe yapan askerler insanları yargılarlardı şimdi darbeye teşebbüs ettiler diye askerleri yargıladılar. Ama darbeyi yapanları hâlâ mahkeme salonuna götüremediler, çünkü çok yaşlılar, dokunsan dağılacak haldeler, ben olsam yaşlarını mahkeme kararıyla küçültüp öyle götürürüm duruşmaya. Nasıl olsa bu konuda içtihat var, muhteremler beslememek için çocukların yaşını büyütüp asmışlardı. Neyse gelelim Balyoz’a bu defa iş karışık, neredeyse bütün orduyu aldılar içeri. Gerçekten darbe teşebbüsü var mıydı yok muydu bilemem, ama Amerika darbe olmasını isteseydi olurdu balyoz gerçekten inerdi, buradaki temsilci de Obama’ya telefon açıp ‘Bizim çocuklar gene becerdiler’ derdi. Belki önce niyet etti darbe olsun diye bunlar da o yüzden faaliyete geçtiler ama sonradan fikir değiştirdi ‘Suriye Muriye ortalık karışık bir de burada darbe olursa büsbütün karışacak iyisi mi bir süre daha delikten süpürmeyelim’ diyip vazgeçince bunlar da iyot gibi ortada kaldılar. Veya hiçbir suçları yokken Cumhuriyeti bitirme hareketi kapsamında bir kumpasa kurban gittiler hepsi olabilir, neticede olan paşalara oldu” diye bağla-dı, sonra “öyle değil mi?” diye benden onay bekledi.
Ayıp olmasın diye “öyle” dedim. Ama tek kelimelik bir yanıt da ayıp olacaktı laf olsun diye
“Koca paşalara büyük cezalar verdiler, bakalım bundan sonra ne olur?” diye devam ettim. Etmez olaydım, görüşümü soru cümlesi şeklinde belirtince bizimki lafı kapıp tıraşa devam etti.
“Bundan sonra her şey olabilir… Bir kere paşalar çok fena mağdur edildi, yargılama şaibeli, tanıklar dinlenmemiş, deliller dandik, savunma hakkı tam olarak kullanılamamış, sonuçta elle-rinden babalık ve kocalık hakları bile alındı, rütbeleri sökülecek, er olacaklar… Kaç yıllık silah arkadaşları bile ‘ben kasaptaki ete soğan doğramayayım” diye onları ortada bıraktı. İti-barsızlaştırma nasıl olur, denildiğinde ‘Na işte aynen böyle’ diye rahatlıkla örnek gösterebilirsin. Bizim millet mağdura pek acır, onun yanında yer alır. 20 yıl bir şey değil de babalık ve kocalık yetkilerinin alınması çok fena koyar bizim insanımıza kendini onun yerine koyup isyan eder. Hatırla, başbakanımızın bir şiir okudu diye içeri atılıp mağdur edildikten sonra ne kadar oy aldığını !”
“Doğru” dedim… Tek kelimeyle kendi konuşma hakkımı kullanmış olduğumdan o gene de-vam etti.
“Bak yakında Ergenekon davası da sonuçlanacak, na buraya yazıyorum oradan da buna benzer sonuçlar çıkacak, gene 20 yıldan başlayacak… Gazetecilere, profesörlere akla zarar cezalar gelecek. Al işte sana yeni mağdurlar… Milli Mağdurlar Partisi diye bir parti kurulsa millet üye olmak için kapıda kuyruk olur…”
“Ya onları da alırlarsa içeri, senin hesabına göre dışarıda kimse kalmayacak…”
“Hiç merak etme yakında içeride kimse kalmayacak, sen rahat ol…”
“Nasıl kalmayacak, 20 yıla mahkûm oldular…”
“Yok, 20 yıl beklemelerine gerek yok, çok kısa bir zamanda çıkarlar dışarı, na buraya yazıyo-rum”
“Sen de iki de bir yazıp durma Kâmil, yazanları da alıyorlar içeri; hem nasıl çıkacaklar, müneccim lokumu mu yedin?”
“ Yok, lokum falan yemedim ama malımı biliyorum… Devlet baba vicdanlıdır, bakacak bu kadar mağdur var, bu kadar aile perişan olmuş; babalık ve kocalık hakları bile ellerinden alınmış; kamu vicdanı diyecek, toplumsal barış diyecek, milli mutabakat diyecek onu diyecek, bunu diyecek ve bir çözüm bulacak illa ki…”
“Gene laf diyorsun Kâmil !”
“Evet, ağabey nerden bildin, genel af diyorum… Çıkaracaklar genel affı, paşalar paşa paşa çıkacak dışarı, gazeteciler çıkacak, profesörler çıkacak; Silivri boşalacak…”
“İyi de Kâmil af çıkartırsan herkese uygulaman gerekir, Silivri’yi boşaltırken İmralı’yı da boşaltmış oluyorsun… Yani sen şimdi ‘zaten asıl niyet de o, onun için şartları olgunlaştırmaya çalışıyorlar’ mı demek istiyorsun?”
Kâmil durdu, ne demek istediğimi algılamaya çalıştı, kafasının içinden boşa koyup doldurma-ya doluya koyup boşaltmaya başladı. Tıraş sonuna kadar da tek laf etmedi ve bir kez dalgın-lıkla yüzümün kesilmesini saymazsak huzur içinde tıraşım tamamlandı.
Sonra düşündüm, acaba gerçekten genel affın şartlarının olgunlaşmasını bekliyorlar, diye. Yok, canım daha neler artık, Kâmil bu, ağzı var konuşuyor işte. Benim de kafamı karıştırdı durup dururken.

8 Eylül 2012 Cumartesi

12 EYLÜL - BİR YILDÖNÜMÜ

Our boys dit it (Paul Henze)  Bizim çocuklar başardı...