DÖRDÜNCÜ MAYMUN

15 Ağustos 2012 Çarşamba

TİYATRO MÜŞFİK KENTER'İ KAYBETTİ

1932-2012
Tiyatromuzun ustalarından Müşfik Kenter'i 15 Ağustos tarihinde kaybettik...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

TAKSİM MEYDANI’NA YENİ DÜZENLEME



Taksim Meydanı’nın İstanbul için çok önemli bir yeri vardır; İstanbul’un da Türkiye için ne kadar önemli olduğu biliniyor dolayısıyla Taksim’in Türkiye için çok önemli bir yeri olduğu gerçeğini kabul etmek zorundayız.
Bu mantıkla devam edersek Türkiye dünya için önemli bir ülke olduğundan Taksim Meydanı da dünya için önemli bir meydandır.
Zaten herkes de gerçeğin farkında olduğundan Taksim Meydanı için bir şeyler yapmak veya yapacaklarını Taksim Meydan’ında yapmak istemektedirler.
Örneğin bir spor yazarı “O takım o maçı kazansın ben gidip Taksim Meydanı’nda anıracağım” demiştir.
Bir başka er kişi de “O balık o kavağa çıksın, bikini giyip Taksim Meydanı’nda dolaşacağım” iddiasına rahatlıkla girebilmiştir.
Umudunu yitirmiş, öfkeli, isyan halindeki kişiler “Çıkıp Taksim Meydanı’nda kendimi yakacağım” demiş hatta zaman zaman da bu dediğini yapmıştır.
Daha uç noktada iddialara girenler de görülmüştür tarih içinde örneğin “ Sen o işi becer ben de gidip kendimi öptüreceğim” diyenlerin gideceği mekân hep Taksim Meydanı olmuştur.
Başımıza balyoz gerek, diye düşünenlerin “Sallandıracaksın üç beş tanesini…” diye başlayan cümlelerde sallandırma alanı olarak hep Taksim Meydanı gösterilmiştir.
Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz…
Zamanında takım elbisesiz, şapkasız çıkılmayan elit kesimin dolaştığı caddenin hemen paralelinde evsizlerin, alkoliklerin, uyuşturucu ve fuhuş ticareti yapanların fink attığı bir semt başka yerde zor bulunur.
Görüldüğü gibi Taksim Meydanı’nın sosyal hayatımızda çok önemli bir yeri vardır.

Tarihi açıdan da pek önemlidir…
Buradaki su deposundan civar semtlere su dağıtıldığı için “Taksim” adı verilen bu meydan suların iyice ticarileşmesinden sonra bu işlevini yitirmiştir. Zaten suların taksimatı konusunda da değil civar semtlere Taksim’in kendi sokaklarına bile hayrı yoktur. Sular şimdi bazıları mikroplu da olsa özel sektör tarafından dağıtılmaktadır.  Taksim’deki sular idaresi de daha sonraları ajan provokatörle hizmet vermiştir. Kanlı 1 Mayıs olaylarındaki ajanlar olayları bu binanın üzerinden başlatmışlardır…
Keza 6-7 Eylül olaylarının merkezi gene bu meydandır, İstanbul’un bütün güzelliklerinin bitişinin başlangıcı bu olaylarla bu meydanda başlamıştır.

Ekonomik hayatımıza katkıları da sayılamayacak kadar çoktur…
Sayısız mağaza, lokanta, meyhane pek çok seyyar satıcı burada ekmek yer…
Taksim’in büyük caddelerinin kaldırımları üç ayda bir yenilenir; kaldırım taşları döşenir sonra sökülür, parke şeklinde tekrar döşenir üç ay sonra ondan sıkılıp bu kez İtalyan mermeri döşenir. Elbette bu sayede hem belediye iş yapıyor gözükür, hem bunun için ihaleleri alan müteahhit kazınır, ihalelere aracılık yapanlar komisyonlarını alır; hem  bu iş için mermeri, çimentoyu, parkeyi satan tüccar kâr eder tabii hem de burada gündelikle çalışan işçi evine ekmek götürür.
Neticede Taksim Meydanı İstanbul’un vazgeçilmezidir.
Bu yüzden yetkililer bu meydana yatırım yapmak için didinmektedirler…
Daha öncekilerin yıkıp park yaptığı Topçu Kışlası yeniden ihya edilecektir ama tabii artık kışla olarak hizmet etmesi mantık dışıdır çünkü kışlayı dolduracak askerler ya emekli edilmekte ya da tutuklanmaktadır. Elbette bina boş kalacak değildir o zaman civarın en çok ihtiyaç duyduğu şeye bir alışveriş merkezine dönüşmesi en mantıklı olanıdır.

Ne zamandır gündemde olan Taksim’e camii projesi de hemen uygulamaya geçilecektir; bu işe meraklı dahi mimarlar projelerini çoktan hazırlamışlar bekliyorlardır. Gerçi bunun için de adet yerini bulsun diye yarışma açıp son başvuru tarihi olarak gene o günün tarihi verilebilir nasılsa kazanacak çılgın mimarın çılgın projesi tartışmasız belli olsa da bunlar tamamen detaydır. Ancak buradaki en önemli sorun bu camiinin nasıl bir camii olacağıdır. Son günlerde büyük bir yarışa dönüşen büyük camiiler ayarında selatin bir camii olması kaçınılmazdır. Cemaati olmayan Çamlıca’ya en büyük camii yapılıyorsa cemaati çok daha fazla olan Taksim’e daha büyük bir selatin camii gerekmektedir. Ancak selatin camiiler “Sultan” unvanına sahip kişilerin kendi ceplerinden yaptırdıkları camiiler olduklarından, saltanatın kaldırılmasından bu yana da hiç sultan kalmadığından (en azından kağıt üstünde) ortaya bir sorun çıkmaktadır. Ama bunun da rahatlıkla üstesinden gelinecektir “Sultan” unvanının kullanımı biraz yaygınlaştırılabilinir. Örneğin Türkan Şoray’ın lakabı nasıl Sinemanın Sultanı’ysa,  nasıl şarkıcı Nadide Sultan varsa nasıl Dansın Sultanları, Filenin Sultanları varsa benzer lakaplar başkalarına da takılabilir.  Böylece sultan olan biri rahatlıkla selatin camii yaptırabilir. Burada camii yaptıranın camiyi kendi malvarlığından yaptıracak olması problem gibi gözükse de aşılmayacak bir şey değildir.

Yeni planlanan Taksim’de trafik tamamen yer altına kaydırılacak ve üst tarafta yayalar gezecektir. Bu güzel bir şey gibi görünmekle birlikte çok iyi bir düzenleme yapılmalıdır.
Taksim’e farklı amaçlar için gelenlere, ayrı yerler ayrılmalıdır ki karışıklık olmasın…
Örneğin kendini yakmak için gelenlere AKM’nin hemen önü uygundur, böylelikle yangın AKM’ye sıçradığında daha önce de yandığından yangınlara deneyimli olan bina daha doğru biçimde yanar. Neticede “Vay koruma altındaydı, yıkım izini yoktu” türünden engellere takılmadan iş temiz bir şekilde halledilmiş olur…

Taksim Meydanı’nda anırmak isteyenler için tek değil birkaç yer ayrılmalıdır, bence her girişine bir yer olmalıdır çünkü talebin yoğun olacağı kesindir.

Mini etek, bikini giymek veya öpülmek isteyenler için zaten daha önceden mevcut alanlar biraz genişletilerek kullanılabilir.

Ha bazen de miting yapmak, İşçi Bayramı falan kutlamak için Taksim Meydan’ına gelmek isteyenler oluyor. İnsaf yani bu kadar kişiye yer sağlanmış onlar da başka meydanlarla idare etsinler artık, hem o meydanlar boş mu kalsın, o meydanlar üvey meydan mı?



5 Ağustos 2012 Pazar

METİN ERKSAN'LI BİR ANI



Metin Erksan’ı sonsuzluğa yolcu ettik, sinema tarihindeki yerini aldı…
Sıradışı bir yönetmendi bu sıradışılık onun çoğu zaman işsiz kalmasına neden olmuştu, özellikle yapımcılar için cazip bir yönetmen değildi; kılı kırk yaran sahneler iş günlerini uzatırdı, sinemada her saniye para olduğu için yapımcılar “Aman kalsın” derlerdi genelde…
“Sevmek Zamanı” en özgün işlerinden biridir, buyurun o filmle ilgili anlattığı bir anekdot.

Filmin final sahnesi; gölde bir kayık, kayıkta iki kişi, gelinlikli bir manken ve filmin baş öğesi olan büyük çerçeveli fotoğraf; göle kayıktakilerin yansıması vurmuş ve sağ taraftan bir ağaç dalı giriyor. Bu resmi bulabilmek için günlerce mekân aramış. Özellikle sağ taraftan giren dal çok önemli onun için. Güneşin batmak üzere olduğu saatlerde çekilmesi gerek yoksa istediği yansımayı alamayacak… Provalar başlıyor ama çekime geçilemiyor bir türlü çünkü güneş gidiyor hemen, 8-10 dakika içinde bitirmesi gerek. Metin Erksan gibi detaycı biri için bu çok zor tabii; çekim ertesi gün aynı saate bırakılıyor, gene bir aksilik çekim gene ertesi güne kalıyor. Bir hafta devam ediyor bu ertelemeler, sonunda kıvama geliyor, aksayan bir şey yok, o gün çekecekler artık o planı…
Kameramanı Fil Mengü’ye (Yeşilçam’ın unutulmaz görüntü yönetmenlerinden Mengü Yeğin) komutunu veriyor.
“Motor…”
“Bi dakka abi” diyor kameraman…
Gidiyor, herkesin şaşkın bakışı altında sağ taraftan giren dalı çekip alıyor ve dizinde kırıyor, sonra şoke olmuş Metin Erksan’a dönüp,
“Abi çerçeveye girip görüntüyü bozuyordu…” diyor.

Çekim ertesi güne kalıyor tabii, o dal parçası yerine bağlanıyor; Metin Hoca da  aynı zamanda yeğeni olan Mengü Yeğin’e “Fil” lakabını takıyor…

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Metin Erksan'a saygıyla

Metin ERKSAN 1929-2012
Sinemamızın en sıradışı yönetmenlerinden ustam Metin Erksan'ı kaybettik...
Böylece sinema tarihinde bir dönem daha kapanmak üzere; saygıyla anıyorum...
Sevmek Zamanı