DÖRDÜNCÜ MAYMUN

1 Haziran 2025 Pazar

McCarthy’nin Kazanı


1950’lerenin Amerika’sı televizyon siyah beyaz ve tek kanallı.

Milletin yeni çıkmış bir müzik türünü anlamaya çalışıyor:

“Bu Rock’n roll nasıl bir şeydir?” diye yoruyor, dolayısıyla ortadaki soğuk savaşın pek farkında değil.

İşte bu ortamda Senatör McCarthy önüne geleni alıp sorguluyordu.

“Komünist misin değil misin?” diye.

Ne yanıt verdiğin önemli değildi, öğle yemeğinde Rus salatası yemişsen veya elbisenin bir kenarında kırmızı renk varsa yanmıştın.

Bu dönemin en önemli kişileri de yargılananlardan çok muhbir vatandaşlarıydı.

“Komünist arkadaşını ihbar et bu işten sıyır…” denince ihbarlar geldikçe gelmeye başladı.

“Ben şahidim Dostoyevski okuyordu, o yazar her ne kadar Sovyet döneminde yaşamadıysa da neticede Rus işte…”

“Yemeği hep sol eliyle yiyordu, doğuştan solaktı yani.”

“Evindeki mobilyalar rustikti bizzat gördüm şahidim.”

“Bir kere lokantada yemek yerken gördüm o bölgede de Sovyet elçiliği de bulunuyordu…”

“Bana bir kere puro ikram etmişti, Küba’nın da puroları meşhurdur malum…”

“Bir kere elinde şemsiyeyle gördüm, şemsiye yağmurda kullanılır, yağmur da komünist ihtilal anlamına geliyormuş, kesinlikte komünizm propagandası yapıyordu…”

Oyuncular, yazarlar, yönetmenler birer birer sorgulanıp, işsiz kalıp, ülkeyi terk etmek zorunda kalıyorlardı.

Hepsi kara listedeydi.

Muhbirler de iyice profesyonelleşmiş “Her türlü hizmet için devletin kullanımına uygundur, rahatlıkla arkadaşını satabilecek karakterdedir” yazılı kartvizitler bastırmışlardır.

O sırada Arthur Miller olan biteni dehşetle izliyor ve “Bu kadar saçma bir durum ancak bir cadı avına benzetilebilir!” diyor.

Ve oturup ünlü oyunu Cadı Kazanı’nı yazıyor.

Ama bu defa olay Salem’de geçiyor.

1600’lerde… Cadılar var, orada da sorguçlar bu kez cadıları bulup yakmak için sorguluyor.

Tabii tahmin ettiğiniz gibi o cadılar, aslında 1950’lerin aydınları.

Orada da insanlar paçayı kurtarmak için en yakın arkadaşlarını “Ben biliyorum o cadıdır cadı!” diyerek ihbar etmeye başlıyor.

Yani Miller inceden laf sokuyor:

“Cadı cadı diye bağırıyorsunuz ama ateşe attığınız şey aslında özgür düşüncedir.”

McCarthy büyük ihtimalle “Arthur da kesin komünisttir” demiştir.

Cadılar gerçekten var mı yok mu orası tam bilinmez, net bir kanıtı yok; cadılığın nasıl bir şey olduğu konusu da yoruma açıktır.

Ama cadı avcılarının ve cadı muhbirlerinin varlığı her dönemde, her yerde olduğu tartışmasız biçimde bellidir.

Cadı kazanları da bütün coğrafyalarda fokur fokur kaynamaktadır…


2 Mart 2025 Pazar

Trump, Vasiliy Petrovich’i Kovdu

 


Vasiliy Petrovich, Beyaz Saray ziyaretinden karizması fena halde zedelenmiş şekilde döndü.

Dönüşü muhteşem olan Trump önüne gelene kafa göz dalmaya, beğendiği her yere çökmeye başladı. Emlakçılıktan gelmesinden dolayı bir mesleki çarpıklık oluştuğundan Grönland’ı da Gazze’yi de alıp orayı arsa olarak değerlendirme niyetinde.

            Beyaz Saray’a gelen Ukrayna devlet başkanı Vasiliy Petrovich’e de hademe muamelesi yaparak fena azarladı.

            “Bana bak akıllı ol, benim verdiğim paralarla ayakta duruyorsun ben olmasam sen bir hiçsin; ben adamı bitiririm, bir sözümle silerim. Bak inanmıyorsun Erdoğan’a sor o ne kadar akıllı oldu; haydi şimdi naşla, akıllandığında gel, o zaman bakarız” diyerek kapıyı gösterdi.

            Neye uğradığını şaşıran Vasiliy Petrovich şaşkın ve kırgın bir şekilde aracına binerek orayı terk etti.

            Şimdi “Bu Vasiliy Petrovich de kim?” diyeceksiniz, anlatalım.

            Efendim Ukrayna televizyonunda oynayan “Halkın Hizmetkarı” adılı komedi dizisinin kurgusal karakteridir.

            Vasiliy Petrovich lisede bir edebiyat öğretmenidir; sık sık ülkede işlerin iyi gitmediği konusunda konuşmakta, öneriler getirmektedir.

            “Bu düzen tamamen değişmeli, ülke sosyal bir hukuk devleti olmalı, eğitim ve sağlık hizmetleri ücretsiz olmalı, eşit vatandaşlık ilkesi olmalı, ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen olmalı” türünden yaptığı konuşmalar bir öğrencisi tarafından gizlice kaydedilip sosyal medyada paylaşılır ve bir anda viral olur.

            Herkes bu adamı konuşmaktadır artık, bir halk kahramanı olmuştur bir anda.

            Bu arada ülkede seçimler yaklaşmaktadır kurgusal “Halkın Hizmetkarı” partisinin yöneticileri gelip Petrovich’e başkan adaylığı teklif ederler. Önce biraz çekinse de kabul eder ve Petrovich Ukrayna’nın başkanı seçilir.

            Son derece başarılı sevilen bir başkan olur, evinden işine bisikletiyle gider, herkese eşik davranır, herkes halinden memnundur.

            Bu güzel dizide Petrovich’i  Volodimir Zelenski adındaki komedyen çok başarılı bir şekilde canlandırır.

            Buraya kadar pek bir sorun yok, böyle diziler dünyanın her yerinde çekilebiliyor.

            Dizinin yayınlandığı kanalın oligark, faşist patronları bir parti kurmayla karar verirler partinin adı “Halkın Hizmetkarı” olacaktır, yani kurgusal parti bir anda gerçeğe dönüşür.

            Başlangıçta bunu telif hakları açısından yaptıklarını söylerler, yani uyanıkların bizim dizi üzerinden parti kurup çıkar sağlamasın diye isim hakkını aldık, dediler.

            Ancak seçim yaklaştığında Petrovitch’i oynayan Zelenski aday gösterilir.

            Kurguyla gerçeğin ayrımında zorluk yaşayanlar dünyanın her yerinde ezici bir çoğunlukta olduğundan Zelenski ezici bir çoğunlukla başkan olur.

            Elbette Zelenenski’nin oynadığı rol karakterleri dışında özelinde nasıl biri olduğu, ideolojisi, karakteri, fikirleri konusunda hiçbir fikri olmayan seçmen oyunu çok iyi tanıdığı, sevdiği Petrovich karakterine vermiştir aslında.

            Aslında Ukrayna başkanı Vasiliy Petrovich’tir.

            O Petrovitch Amerika’nın gazına gelip Rusya’ya savaş açıp ülkesini heba etmiştir. Amerika da her zaman olduğu gibi kullandıklarını sonunda bir mendil gibi buruşturup atma geleneğini devam ettirmiştir., bu mendilin de kullanımı bitmiştir artık.

            Trump’ı fazla gözde büyütmemek gerek asında ona Elon Musk’ın dört yaşındaki veledi bile posta koyabiliyor.

            Zelenskiy’nin en büyük talihsizliği Trump’dan fırça yerken yanında Petrovich  rolünü canlandırdığı senaryoları yazan senaristin olmamasıdır.

Eğer olsaydı sıkardı biraz Trump’un öyle davranması. Kahraman Petrovich o Trump’u tutar buruşturup klozete atıp sifonu çekerdi. İşte iyi senaryonun önemi de burada ortaya çıkıyor.

            Bu arada aklıma şu geldi, eğer bizim başkanımız da oraya giderse, o Trump gaflete düşüp bizimkine de öyle davranmaya kalkarsa ne olur?

Buyurun size bir senaryo çözümlemesi, acaba nasıl bir tepki gösterir, o Trump’ı ne hallere sokar? Bu tamamen senaristin hayal gücüne bağlı.

Ama zaten bizimki kurgusal değil gerçek karakter… Yoksa değil miydi? Acaba ona da rol yazan senaristler var mı? 

Yok artık daha neler, o kadar paranoyak olmaya da gerek yok, ama insanlar kurguyla gerçeğin ayrımında olmalı artık.



26 Ocak 2025 Pazar

BİR TAŞLA ÜÇ KUŞ

.

 

Kuş avlamak öncelikle çok kötü bir şeydir onu bir kenara koyalım.

Ama bu işi yapanlar işlerinde o kadar ustalaşırlar ki attıkları taşla birden fazla kuşu vurabilecek hale geldiler.

 Ünlü oyuncu menajerinin gözaltı kararını duyunca yeni bir kuş avının başladığını anladık.

Bu tür gözaltılarda süreci ezberledik artık, iş ilk gözaltı gerekçesinden çok farklı yerlere evrilip tutuklamaya dönüyor.

Menajerin gözaltı sürecinde de aynı oyun var.

Bir kere burada birinci kuş, gündemi değiştirmek.

Enflasyon, deli fiyatlar, yangın aymazlığı gibi olayları perdelemek, insanlara konuşacak çok farklı bir gündem sunmak.

Kuşkusuz birçok kişiye magazin aleminin kişilerinin adliye maceraları epey cazip gelecektir.

İkinci kuş, ne zamandır düşündükleri Tv dizilerine çekilecek bir operasyon.

Muktedir şahıs sık sık yaptığı konuşmalarda, kesintisiz iktidarlarında hâlâ sosyal ve kültürel iktidar olma konusunda sıkıntıları olduğunu vurguluyor ve özellikle Tv dizileriyle ilgili şikayetlerini söylüyordu.

Tv dizileri deyince es geçmemek gerek, en fazla para getiren ihraç ürünlerimiz arasında bu diziler geliyor.

Paranın olduğu her alanda oldukları gibi burada da bu muhteremleri görmemek şaşırtıcı olurdu doğrusu.

Buradan gelecek paranın yandaş kasalara aktarılması epey hoş olurdu.

Operasyon düğmesine tanınan sevilen oyuncuları kendi uhdesinde toplayan yapımcıyla başlamak akılcı olacaktı.

Bu arada “Oyuncunun mu menajeri olmalıdır yoksa menajerin mi oyuncuları olmalıdır?” konusu önemlidir ama ayrı bir yazının konusudur.

Önce rekabet kurulu menajer ajanslarının bir tekelleşme içinde olduğu konusunu didiklemeye başladı. Ki burada da haksız sayılmazdı, piyasanın işleri belli oyuncular etrafında dönüyor, sistemin içine başkalarının girmesi zorlaşıyordu.

Filmlerin oyuncu seçimini yapan kişilerle menajerlerin aynı kişi olması da ciddi bir sorun yaratıyordu.

Böylece sektörün bu durumdan mağdur olanlarından destek alınıyordu.

Tam bunlara odaklanırken araya bir de alakasız magazin haberi sokuşturuldu.

Güzel oyuncu hanımla, erkek şarkıcı arasında sahte bir aşk varmış algısı yaratıldı. İşin içine LGBT sosu da bulaştırıldı, güya bir iş adamı bu ilişki imajı için menajere yüklü bir ödeme yapmış; burada da menajer hakkında bir muhabbet simsarı diğer kişi için de sermayesi algısı yaratılıyor.

Böylece de kamuoyundaki itibar zedeleme işlemi başarıyla bitiyor.

Tabii burada etik açıdan değerlendirilecek sorunların yargıda pek de bir karşılığı olmuyor. Şeriat hükümleri henüz uygulanamadığı için insanları bu nedenlerle içeri alamazsın.

Önceki örneklerde olduğu gibi bambaşka bir gerekçe bulmak gerek, o gerekçe bulununca tekelleşme konusu güme gidecek ama olsun, çünkü dizi sektöründeki el değiştirme operasyonu başarılı olursa o “tekel” konusu mübareklere lazım.

Bundan sonra sıra üçüncü kuşa geliyor: Gezi’nin intikamı…

Kendiliğinden gelişen, en barışçıl hareketlerden biri olan Gezi direnişi yönetenlerde ciddi bir travma yaratmış ve bunu hiç unutmamıştı.

Sosyal medyada 13 yıl önce Gezi direnişi sırasında atılan mesajlar tekrar gündeme gelince işin rengi belirlenmeye başladı.

Şu an tutuklu olan ağır cezalara çarptırılan kişilerde olduğu gibi, devleti yıkmak, hükümeti devirmeye çalışmak suçlarından dava açılıyor.

Seri tutuklamalar gelebilir mi?  

Dilerim tutuklamalar değil akıl, mantık galip gelir.

Çünkü başta da söylendiği gibi, kuş avlamak çok kötü bir şeydir