Toplumların zaman zaman içinden geçtikleri paranoya dönemleri olabiliyor. Örneğin 2.Abdülhamit dönemi. En başta Abdülhamit’in kendi bizzat paranoya içinde olduğundan bu kademe kademe topluma yansımıştı. Kendinden önceki padişahlar çeşitli darbelerle kimi zaman da katledilerek alaşağı edildiklerinden “Beni ne vakit halledecekler?” endişesine kapılması doğaldı aslında. Bu yüzden kurulan jurnal sistemi ve sansür mekanizması o kadar zıvanadan çıktı ki “Burun” lafı eden bile “Zatı şahanelerinin burnu pek bir heybetlidir, sen şimdi neyi ima ediyorsun bre zındık?” diye okkanın altına gitti.
12
Mart, 12 Eylül keza 28 Şubat dönemlerinde de benzer paranoyalar yaşanmıştır.
Mao ve ona benzetilen Bahar logosu |
“Bahar sigara paketinin amblemini yan çevirip
bakıldığında Mao’nun portresi çıkıyor; 2,5 liranın arka yüzündeki Atatürk
resmini ters çevirip, kalpağını parmağınızla kapattığınızda Lenin’in silueti
beliriyor” türünden iddialar ciddi
ciddi tartışılmıştı. Hatta ben bile uzun süre incelememe rağmen ne Mao’yu ne de
Lenin’i görünce “Galiba bende bir
tuhaflık var” diyerek başka bir paranoya içine girmiştim.
Senatör McCarthy başlattığı cadı avıyla tarihe geçti |
Bu
sadece bize özgü bir durum değil tabii Amerika da McCarthy soruşturmalarında
ciddi bir paranoya dönemi geçirmiştir. Cadı
Avı tüm dehşetiyle uygulanmıştır. Aydınlar, bilim adamları sanatçılar (ki özellikle sinemacılar) akıl
tutulmalarının yaşandığı sorgulamalara maruz kalmışlardır. Kimileri hemen
çözülüp arkadaşlarını ihbar ederek günü kurtarmışlar, kimileri de sağlam
omurgalarıyla dimdik durup işsiz kalmışlardır. Ama bugün tarih her iki tarafı
da bir şekilde anıyor. Başarılı bir kariyeri olan Elia Kazan, Oscar töreninde
protesto ediliyor, sinema tarihine başarılarının yanında “ama muhbir” sıfatı
eklenerek geçiyor.
Gelelim bugüne; Gezi Direnişi adıyla başlayıp
dalga dalga büyüyen hareket; en tepede zaten var olan bir paranoyayı tetikledi
ve kademe kademe yayılmaya başlandı.
Twiter,
Facebook mesajları; Cep telefonlarından Zello konuşmaları, Tiyatro oyunlarıyla
yapılan darbe provaları vs. Bunların Bahar paketindeki Mao resmi iddiasından
çok daha zırva olduğu kuşkusuz. Eh aradan geçen bunca zamanda zırvalama
konusunda da bir gelişme kaydedelim müsaadenizle.
Bu
paranoyalar ciddi bir insan harcama dönemi başlattı; özellikle medya ve dizi
sektörlerindekiler göz önünde olduklarından daha çok uğruyorlar bu kıyıma.
Kişiler
hedef gösteriliyor alenen; sadece savcıları değil psikopat katilleri de göreve çağırıyorlar
adeta.
Artık
bir tesadüf müdür bilemem (Bende de mi
paranoya başladı nedir?) tam da bu dönemde gazeteler, televizyonlar el
değiştirmeye başladı. Yeni patronlar yazarlarını, programcılarını işten
çıkartmaya başladılar; stoklanmış yarışma programları, sunucuları sakıncalı
hale geldi diye (ne demekse!) çöpe
atılıp yeniden yeni bir sunucuyla çekilmeye başlanıyor (o yeni sunucunun da balıklama işi alması ayrı bir yazı konusu); müzisyenlerin konserleri iptal ediliyor,
dizilerin senaryo yazarlarının işlerine son veriliyor. Yeni dizilerin kadroları
artık ellerdeki kara listelere bakılarak yapılıyor. Tepeden tek bir adamın
emriyle olmuyor elbette bütün bullar. Ancak bulaşan yaygınlaşan paranoya “Aman neme gerek başımız ağrımasın, çizelim
üstünü gitsin” diyerek yapacağını yapıyor. Daha yeni liman ihalesi alan
medya patronundan farklı bir davranış bekler misiniz? (Ne
yapsın yani, pişmiş aşına su mu katsın!)
Bir
paranoya döneminde olduğumuz artık tartışılmaz, ne kadar sürer bilemiyorum ama
sonunun ne olacağı belli; bugün üstleri çizildikleri halde dik duranlar o zaman
da aynı şekilde durmayı sürdürecekler gerisini ötekiler düşünsün artık. Tarihe
Elia Kazan gibi muhalefet şerhi düşülerek geçmek de var…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder