Hayat devam ederken ortalık toz duman; sesler, sözcükler, cümleler birbirine karışıyor. Başıboş sesler atmosferde dolaşıyor ve dolaşacak sonsuza kadar. Ağızdan çıkan söz yok olmuyor, unutulmuyor. Bize ulaşan o seslerden örnekler verelim; hangi lafı kimin ettiği ayrı bir araştırma konusudur…
-Deprem olmuş !!!
-İstanbul’da mı yoksa ?
-Hayır Van’da…
-Aman neyse…
-Bir şeye ihtiyaç var mı, yardım falan?
-Her bir şeyimiz var çok şükür…
-Çadııııııııır...
-Aaaa bi tek çadırımız yokmuş… Pardon…
-Zaten zamanında deprem vergisi diye para toplamıştık; ne demişler sakla samanı gelir zamanı… İşte geldi zamanı, hadi çıkarın samanı…
-Çıkaramayız o samanı çoktan inekler yedi…
-Haksızlık etmeyin duble yol yaptık; o duble yollar olmasa sayın bakanlarımız depreme bakmaya nasıl gideceklerdi?
-Çadır diyordunuz alın size çadır, bakın ne güzel saray gibi; üç öğün de yemek çıkıyor, daha ne istiyorsunuz?
-Allah razı olsun, darısı başınıza inşallah…
-İnşaatlar ruhsatsızmış…
-Ruhsat varmış ama sahteymiş…
-Ruhsatsızları yıkacağıııııız…
-Sallama…
-Aaa gene sallanıyor...
-Herkes haddini bileceeeeeeek; alın işte ben de parmağımı sallıyorum…
-Biraz da matem yapalım o vakit…
-Cumhuriyet Bayramı var… Bayramı iptal edelim…
-Ne alaka?
-Cumhuriyet’i henüz iptal edemiyoruz, şimdilik bayramını iptal edelim; sonrası Allah kerim…
-Bugün bizimkilerin üç adet düğünü varmış…
-Kaç hafta önceden planlanmış, yer tutulmuş, masraf yapılmış; şimdi iptal etmek israf olur, israf da günahtır…
-Hem gitmemek ayıp olur…
-Depremde de o kadar can kaybı oldu ama…
-Tamam işte, üç düğün; en az üçer çocuktan en az dokuz çocuk demektir; kayıplar bir ölçüde telafi edilir hiç olmazsa…
-Bak doğru hatta “En az üç çocuk” sloganını “En az altı çocuğa” çıkartırız…
-Tabii geçen depremde de emlak vergilerini iki misli olarak almıştık…
-Düğünde eğlence meğlence derken ters olmasın…
-Olmaz… İzzet ve Nihat’ı çağırırız; bizim çocuklardır, ikisi de kankadır… İçli içli türküler söylerler, ağıt yerine geçer. Böylece depremde ölenleri de anmış oluruz…
-İzzet ve Nihat’a otelde yer ayarladık, akşam düğünde ağıt söyleyerek ölülerimizi anacağız… Nihat “İsterseniz mevlit de okurum” diyor…
-Söyleyin Nihat’a işin suyunu çıkartmasın, yok artık…
-Ya biz iptal etmedik mi bu bayramı; hâlâ neyi kutluyorlar meydanlarda!
-Cahil insanlar işte, haberleri yok; okumamışlar iptal kararımızı…
-Üç düğünü aynı geceye koymak bizim için biraz yorucu oluyor ama…
-Olsun ama katlanacağız ne yapalım… Neyse ki birbirlerine yakın salonlarda yapılıyor…
-Bi deprem daha oldu…
-İstanbul’da mı?
-Yok…
-Aman çok şükür… Peki nerde?
-Ankara’da, düğünü yaptığımız otelde…
-Ölü yaralı var mı?
-Ölü yaralı yok ama büyük rezalet var… İzzet ve Nihat kaldıkları odaya dört kadın çağırmışlar… Sonra parada anlaşamamışlar, vukuat çıkmış karakolluk olmuşlar… İzzet erkek adam, tepesi atmış tabii; sille tokat girişmiş kadınlara… Epey bir sallanmış ortalık…
-Nihat da “Ben geçerken öylesine uğradım odaya, bütün suç İzzet de vallahi” diye satmış kankasını…
-Yahu bana ne bundan, ne diye söylüyorsun bu kadar dert arasında…
-Yok yani odanın parasını biz ödedik de… Şimdi kadınlar için de ekstra isterlerse ne yapacağız, diye soruyorum…
-Sorma… Bazı şeyleri de kendiniz halledin… Benim programım yoğun, bu hafta gitmem gereken 10 düğün daha var…
-Bu defa Nihat’la İzzet’i çağırmayalım ama; ne olur ne olmaz…
-Somali kafilesinden başka birilerine bakarız artık… Gerçi bir bakıma iyi olmuş otel rezaleti, hiç olmazsa çadır rezaletini unutturur belki…
-Neticede hayat devam ediyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder