Süleyman Demirel’in ölüm haberi beni çok eskilere götürdü,
çocukluk günlerime.
Saçı dökülmüş, şişman hali karikatüre benzediğinden beni
güldürüyordu hep, zaten o yüzdendir ki karikatürü en kolay çizilen politikacı
unvanını hiç kimseye kaptırmamıştı.
Kendi yapmıştı bu saptamayı, “Bir daire içine yan yana iki
yuvarlak yap olsun karikatürüm”, diyordu.
Pek alıngan değildi, bir iki istisna dışında pek kimseye
hakkında yazılan çizilenden dolayı dava aşmışlığı yoktu.
Sadece iktidarının ilk yıllarında çorabı delik bir
fotoğrafının yayınlanmasına epey bozulup dava açmaya niyet ettiğini
anımsıyorum.
Laf çevirmekte ustaydı, vecize niteliğindeki sözleriyle
mizahçılar için muhteşem bir kaynaktı.
“İktidara gelir gelmez niye zam yaptınız?” sorusuna
“Biz zam yapmadık, zammı burada bulduk, zaten vardı; eğer zammın
üzerine otursaydık civciv çıkardı” türünden akla zarar yanıtlar veriyordu. Sen
bu duruma gülerken önemli soru da kaynayıp gidiyordu.
Büyük günahları da vardı tabii… Sağcıları pek severdi, onların
katil olabileceğini düşünmezdi pek. Ancak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
idamları mecliste oylanırken büyük bir şevkle el kaldırmasının hesabı tarih
önünde soruluyor zaten.
İdamlar onaylanıyor |
En son 12 Eylül darbesi gelince biraz direnir gibi oldu;
demokrasiden falan söz etti…
Aziz Nesin de “Bu bir darbe daha yerse kesin komünist olur”
demişti…
Ama Sivas olaylarının başlangıcında “Aman halkla askeri karşı
karşıya getirmeyin” diyerek onlarca aydının yanmasına vesile oldu.
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde bir davası daha
olmuştu…
Malumunuz Can Yücel’in dilinin kemiği yoktur, geldiği gibi
söyler lafını.
“Pezevenk” demiş bir yerde onun için.
Tabii tartışmasız hakaret kabul ediliyor; savcı hemen açmış
davayı Cumhurbaşkanına hakaretten.
Açarken de üzülmüş biraz;
“Can Bey’i biliriz, severiz ama ne çare ki kanun önünde
kimseye ayrıcalık olmaz; yapılan suç ortada bu davayı açmak zorundayım…”
Süleyman Bey de üzgün;
“Ben asla kişisel olarak şikâyetçi değilim; ama hukuka
müdahale edemem; savcı da görevini yapıyor ona karışamam…”
Duruşmanın yargıcı da çaresiz;
“Hay Allah; suç sabit, kanunda yazan cezayı vermek
zorundayım; yapın savunmanızı belki hafifletici nedenler falan bulabiliriz”
diyor…
İlginç bir dava oluyor; savcı da yargıç da sanığı aklamak
için yollar arıyorlar bir türlü bulamıyorlar.
Can Baba da özür dileyerek cezasını hafiflettirme yoluna
gitmiyor doğal olarak; şanına yakışmaz çünkü…
Düşünüp taşınıyor, öyle bir savunma yapmalı ki, hem lafını
geri almasın hem de ceza yemesin.
Sözlükleri tarıyor ve sonunda aradığını buluyor…
Pezevenk kelimesinin, tasavvuf dilinde “Yol gösteren,
rehberlik eden kimse” anlamına geldiğini görüyor.
Aranan savunma bulunmuş oluyor; çıkıyor yargıcın karşısına…
“Ben o kelimeyi bu anlamda kullandım, yol gösterici, rehber
demek istedim” diyor…
Yargıç da rahatlıyor, savcı da…
“Ha tamam o zaman” diyorlar…
Karar beraat…
Can Baba’nın keyfi yerine geliyor…
“Neticede lafı çevirmiş sayılmam, söylediğim doğru; adam
bunca yıllık pezevengimiz değil mi?” diyor…
Gerçekten de pek çok konuda rehberlik ettiği ve tarihte
önemli bir yer tutacağı tartışılmaz…
Pek çok mizahçıya da kişisel gelişimlerinde büyük ölçüde yol
gösterici olmuştur…
Kendi adıma özellikle mizahımıza yaptığı katkılanından
dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder