Defalarca sahnelendi, ödenekli ve özel tiyatrolarda oynadı. Özellikle turneye çıkan kumpanyaların pek sevdiği bir oyundur. Çünkü bütün oyuncular ezbere bildiği için uzun provalara gerek yoktur daha da önemlisi 1900’lerin başı olduğu için anonimleşmiştir yani telif ödeme derdi yoktur. Filme de uyarlandı, Ertem Eğilmez yönetimindeki film gerçekten çok başarılıdır, burada Şener Şen’in kullandığı “Seni hiç sevmedim süt oğlan, zaten babanı da hiç sevmezdim!” repliği unutulmazlar arasındadır.
Bu girizgâhtan sonra gelelim konumuza; süt bankaları
kuruluyormuş…
İyi bir şey tabii, anne sütünün önemini herkes kabul ediyor,
sütü olmayan annelerin ihtiyacını karşılayacak bir proje.
Ancak diyanet işleri çekince koymuş. Süt kardeşlerin
evlenmesi dinen yasak olduğundan bu konuda önlemler alınmasını istemiş.
Demiş ki:
1. Süt verecek kadının kendi çocuğunu sütten mahrum bırakmaması,
2. Başka kadının sütünü içen çocuklar arasında oluşacak mahremlik
dairesini, olabildiğince daraltmak için, pratik bir tedbir olarak, bir kadından
alınan sütün sadece erkek veya sadece kız çocuklara verilmesi,
3. Süt veren kadın ile süt verilen çocuğun kimliklerinin, kayıt altına
alınması ve bu bilginin her iki tarafa da verilmesi,
4. Bu hususun yasal düzenleme ile güvence altına alınması,
5. Evliliğe engel teşkil eden süt akrabalığı dairesinin daha da
genişlememesi için, birden fazla anneye ait sütlerin karıştırılmaması,
6. Süt veren anneye, masrafları dışında bir ücret verilmemesi, alınan
sütlerin para karşılığı satılmaması,
7. Kendi annesinin sütü ile beslenme imkânı bulunan çocukların, bu
sistemden yararlandırılmaması.
Şimdi “Çok sakıncalı
olan kardeş çocukların evlenmesinin serbest olduğu bir yerde hiç kan bağı olmayan
kişilerin evlenmesi neden yasak?” diye bir soruyu sorup münafıklık edip
günaha girmenin anlamı yok. Bir bildikleri vardır elbet.
Ancak burada tüyler ürperten bir durum var; laik bir ülkede
kanunlar resmen dini referanslara göre şekillendirilmeye başlanıyor. Sütü
alanın da verenin de kayıt altına alınması vahim ötesidir. Bunun sonucu ne
olacak, diyelim ki bir Türk filmi rastlantısı sonucu süt kardeşler tanışıp
evlenmeye karar verdiler, yetkililer bakacaklar kayıtlara “Hayır siz
evlenemezsiniz, siz kardeşsiniz” mi diyecekler? Peki, bu durum başka yerlere de
yayılabilir mi, başka kanun maddeleri de
dini referanslara göre düzenlenebilir mi acaba? Sahi bu aralar yeni anayasa
üzerinde de çalışmalar yapılıyordu değil mi? Ulemadan görüşler alınıyor mudur
acaba?
Sadece ulemadan değil adalardan bile görüş alınıyor, örneğin
İmralı’ya soruyorlar “Ne yapalım?” diye, yakında Heybeli, Kınalı, Burgaz,
Hayırsız Ada, Eşek Adası da sıraya girer, oralara da heyetler yollanabilir.
Klasik vodvil gene sahneleniyor, kimlikler gene karıştı. Kim
kimdir, kimin eli kimin cebindedir, kim gerçek süt oğlandır, kim değildir? Her
vodvilde olduğu gibi sahne hareketli, kimse yerinde durmuyor, biri bir kapıdan
çıkarken öteki kapıdan bir başkası giriyor. Bir karakter beş dakikada bir başka
kimliğe bürünüyor. Oynayan karakterler zor durumda ama izleyenler kahkahalarla
gülüyor… Vodvillerin sonu da genellikle mutlu sonla bitmez, tam her şey çözüldü
derken, yeni bir karmaşa yeni bir curcuna başlar. Bakalım ne olacak bu vodvilin sonu?
Zaten ben bu süt oğlanı hiç sevmedim, bunun babasını da hiç
sevmezdim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder