DÖRDÜNCÜ MAYMUN

19 Haziran 2015 Cuma

Rehberimiz Süleyman

Süleyman Demirel’in ölüm haberi beni çok eskilere götürdü, çocukluk günlerime.
Saçı dökülmüş, şişman hali karikatüre benzediğinden beni güldürüyordu hep, zaten o yüzdendir ki karikatürü en kolay çizilen politikacı unvanını hiç kimseye kaptırmamıştı.
Kendi yapmıştı bu saptamayı, “Bir daire içine yan yana iki yuvarlak yap olsun karikatürüm”, diyordu.
Pek alıngan değildi, bir iki istisna dışında pek kimseye hakkında yazılan çizilenden dolayı dava aşmışlığı yoktu.
Sadece iktidarının ilk yıllarında çorabı delik bir fotoğrafının yayınlanmasına epey bozulup dava açmaya niyet ettiğini anımsıyorum.
Laf çevirmekte ustaydı, vecize niteliğindeki sözleriyle mizahçılar için muhteşem bir kaynaktı.
“İktidara gelir gelmez niye zam yaptınız?” sorusuna
“Biz zam yapmadık, zammı burada bulduk, zaten vardı; eğer zammın üzerine otursaydık civciv çıkardı” türünden akla zarar yanıtlar veriyordu. Sen bu duruma gülerken önemli soru da kaynayıp gidiyordu.
Büyük günahları da vardı tabii… Sağcıları pek severdi, onların katil olabileceğini düşünmezdi pek. Ancak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları mecliste oylanırken büyük bir şevkle el kaldırmasının hesabı tarih önünde soruluyor zaten.   
İdamlar onaylanıyor

En son 12 Eylül darbesi gelince biraz direnir gibi oldu; demokrasiden falan söz etti…
Aziz Nesin de “Bu bir darbe daha yerse kesin komünist olur” demişti…
Ama Sivas olaylarının başlangıcında “Aman halkla askeri karşı karşıya getirmeyin” diyerek onlarca aydının yanmasına vesile oldu.
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde bir davası daha olmuştu…
Malumunuz Can Yücel’in dilinin kemiği yoktur, geldiği gibi söyler lafını.
“Pezevenk” demiş bir yerde onun için.
Tabii tartışmasız hakaret kabul ediliyor; savcı hemen açmış davayı Cumhurbaşkanına hakaretten.
Açarken de üzülmüş biraz;
“Can Bey’i biliriz, severiz ama ne çare ki kanun önünde kimseye ayrıcalık olmaz; yapılan suç ortada bu davayı açmak zorundayım…”
Süleyman Bey de üzgün;
“Ben asla kişisel olarak şikâyetçi değilim; ama hukuka müdahale edemem; savcı da görevini yapıyor ona karışamam…”
Duruşmanın yargıcı da çaresiz;
“Hay Allah; suç sabit, kanunda yazan cezayı vermek zorundayım; yapın savunmanızı belki hafifletici nedenler falan bulabiliriz” diyor…
İlginç bir dava oluyor; savcı da yargıç da sanığı aklamak için yollar arıyorlar bir türlü bulamıyorlar.
Can Baba da özür dileyerek cezasını hafiflettirme yoluna gitmiyor doğal olarak; şanına yakışmaz çünkü…
Düşünüp taşınıyor, öyle bir savunma yapmalı ki, hem lafını geri almasın hem de ceza yemesin.
Sözlükleri tarıyor ve sonunda aradığını buluyor…
Pezevenk kelimesinin, tasavvuf dilinde “Yol gösteren, rehberlik eden kimse” anlamına geldiğini görüyor.
Aranan savunma bulunmuş oluyor; çıkıyor yargıcın karşısına…
“Ben o kelimeyi bu anlamda kullandım, yol gösterici, rehber demek istedim” diyor…
Yargıç da rahatlıyor, savcı da…
“Ha tamam o zaman” diyorlar…
Karar beraat…
Can Baba’nın keyfi yerine geliyor…
“Neticede lafı çevirmiş sayılmam, söylediğim doğru; adam bunca yıllık pezevengimiz değil mi?” diyor…
Gerçekten de pek çok konuda rehberlik ettiği ve tarihte önemli bir yer tutacağı tartışılmaz…
Pek çok mizahçıya da kişisel gelişimlerinde büyük ölçüde yol gösterici olmuştur…

Kendi adıma özellikle mizahımıza yaptığı katkılanından dolayı şükranlarımı sunuyorum.