DÖRDÜNCÜ MAYMUN

28 Mayıs 2019 Salı

SÜLÜK





Bunca zaman bir sülük olarak yaşamanın verdiği burukluk nihayet sona erdi; biz sülükler hiçbir dönem onurlandırılmadığımız kadar onurlandırıldık bu yüzden pek muhterem büyüklerimize şükranlarımızı sunarız.
Bir insanın etine yapışıp onun kanını içerek semirmek pek çok kişiye ters gelebilir belki ama neticede bizim doğamızda var bu. Akrebin sokması, eşeğin anırması, köpeğin havlaması gibi.
Akrebe “neden sokuyorsun?”, eşeğe “neden anırıyorsun?”, köpeğe “neden havlıyorsun?” diyemeyeceğinize göre bize de “niye kan emiyorsun?” diye sorulması çok abes doğrusu.
Ama gene de insanların kendilerini sömüren kişilere “Sülük gibisin” demesi pek ağırımıza gidiyordu. Neyse ki bu dönem bitti artık.
Bir sülük arkadaşım müjdeyi verdi;
“Artık her şey çok güzel olacak” diye.
“Aman” dedim “Böyle siyasi söylemlerde bulunma yoksa sülüklüğümüze bakmadan atarlar içeri…”
Neyse ki siyasi olarak değil gerçekten içinden geldiği gibi söylemiş, gerçekten de haberler çok iyi.
Devletimiz artık sülük tedavisini bilimsel bir yöntem olarak kabul etmiş.
Yakında üniversitelerde sülükoloji kürsüleri açılır mutlaka.
Hastaneler sülük ve hacamat kabı alımı için ihaleler açmaya başlamış.
Pek mutlu oldum, hemen başvurmak için koştum.
Ama öyle bir kuyruk var ki sormayın, bildiğim bütün sülükler orada.
Bunca yıl sırtına yapıştığım işçilerle, memurlarla, emeklilerle birlikte maaş kuyruklarında çok beklediğim için deneyimliyim vız gelir tırıs gider böyle kuyruklar.
“Kaç sülük alacaklarmış? diye sordum
Tam bir sayı belli olmasa bile, yurdumuzun dört bir yanındaki ihtiyacın karşılanacağı düşünülürse girme şansımız kuvvetli olsa gerek.
“Hiç ona güvenme” dedi yaşlı sülük “Mülakatı geçemezsen allameyi sülük olsan bir yere giremezsin…”
 Kalbim küt küt atıyordu, mülakatta ne soracaklardı acaba?
Epey bir bekledikten sonra içeri girdim, birbirlerine çok benzeyen badem bıyıklı, kareli ceketli, kravatları yamuk bağlanmış üç kişi masada oturuyorlardı, tıpkı biz sülükler gibi onları da ayırmak zordu. Benzer yönümüz çok olduğu için bu benim için geçerli değildi tabii…
Türbanlı bir hanım not alıyordu söylenenleri.
Mülakat başkanı olduğunu tahmin ettiğim kişi eliyle oturmamı işaret etti.
Ben hemen hazırlamış olduğum CV’mi önlerine bıraktım.
Bunca yıl emdiğim kanları bir bir yazmıştım, bakmadılar bile…
“Bugüne kadar yaptıkların umurumuzda değil önemli olan bundan sonrası, yani emdiklerin emeceklerinin teminatı olamaz burada.”
Başkan olan hemen sordu;
“Seçimler neden iptal edildi?”
Kör kendinden bilirmiş, derler ben de adamın ciğerini okuduğumdan ne tür yanıtlardan hoşlanacağını anlamıştım, hemen yapıştırdım yanıtı.
“Çok basit çünkü çaldılar.”
Memnun olmuşlardı, sırıttılar…
Bu kez yanındaki sordu;
“15 Temmuz sence nedir?”
“En büyük bayram bu bayram herkese kutlu olsun.”
Sorular peş peşe geliyordu.
“Sülüklüğün ilk kuralı?”
“Yapıştın mı bırakma…”
“Sülüğün ortalama kan emiş süresi?”
“İliğini kemiğini kurutana kadar.”
“Bir işçi, bir gazeteci, bir profesör, bir imam, bir öğrenci, bir politikacı, bir iş insanı var önce hangisine yapışıp kanını emersin?”
“Pek muhterem büyüğüm hangisini emir buyurursa o.”
“Kendinizi 10 sene sonra nerede görüyorsunuz?”
“Nerede bıraktıysanız orada, yapıştım mı emerim, milim ilerlersem şerefsizim.”
Memnun ifadeyle başlarını salladılar.
“Son bir soru daha” dedi başkan, “Her şey güzel olacak mı?”
Belli ki tuzak soruydu yemedim tabii…
“Ne güzeli yahu bir bok olacağı yok.”
Hepsi alkışlamaya başladı, beni tebrik ettiler mülakatta en yüksek puanı almıştım,
Artık kadrolu bir sülüktüm tayinimi saraya çıkarttılar. Yolunuz düşerse beklerim.