28 Nisan 2022 Perşembe
Atay Sözer İle Bir Kitabın Anatomisi: "Güzel Atlar Ülkesi"
19 Nisan 2022 Salı
11 Nisan 2022 Pazartesi
TEBLİĞ VE TEBELLÜĞ
Tebliğci
olmak zor iş, çok büyük riskler taşıyor tebliğ işine çıkarken her türlü
tehlikeyi göze almanız gerekiyor. Ama bugün moralimiz yerinde çok şükür,
diyanet işleri başkanlığı protokolde genel kurmayın iki kademe önüne geçmiş bu
gidişle ilk sırada olacağı günler de yakındır.
Yeşil
cüppemi giydim, sarığımı taktım tarikat şeyhimin elini öpüp, hayır duasını
aldıktan sonra diğer şakirt kardeşlerimle birlikte tebliğ için yola çıktık
hamdolsun.
Dokuz on
kişilik bir sürü halinde geziyoruz ki görenlerin gözleri korksun ayrıca böyle
kalabalık olunca insanın kendine nasıl güven geliyor anlatamam, cesaretiniz
artıyor.
Bir baktık
karşıdan bir kızla bir oğlan yaklaşıyor, oğlan elini kızın omzuna atmış halde.
Hemen etraflarını sardık, tabii öncelikle nazik olmak gerekir sonra yavaş yavaş
sertleştireceksin yani kurbağayı kaynar suya atmayacaksın hemen, suyu yavaş
yavaş kaynatacaksın ki kurbağa dışarı sıçramasın.
“Bu alemin
keyfine kapılıp da öteki alemi unutmayın sakın, öteki alemi de düşünün biraz.”
diye önlerine fırladım.
Şaşırdılar
önce kız oğlana döndü “Bu diyor böyle?” diye sordu.
Oğlan aval
aval baktı “Valla bir alem yapıyorlarmış galiba oraya davet ediyor.”
Sonra bana
döndü “Amca bu alem yeri tam olarak nerede? Bir de fiks menü var mı o önemli,
sonra kazık yemeyelim.” diye sordu.
Kız
gülümsedi “Amca asıl az önce bir yerden çıktık vallahi süper fiks menü 50 lira,
iki bardak içki, çerez, meyve tabağı sabaha kadar da canlı müzik…”
Tam yeni
bir tebliğe başlayacaktım ki yanımdaki şakirdin gözleri parladı.
“Kardeş bu
dediğin yer tam olarak hangi cihette?” diye sordu, kız tarif etti.
“Ben gidip
bir bakayım şuraya orada tebliğe ihtiyaç olabilir” diye yanımızdan ayrıldı,
“Aman etme
muhterem kardeşim.” dememi duymadı bile, çoktan köşeyi dönüp kayboldu. Birkaç
kardeşimiz de “Onu yalnız bırakmayalım biz de peşinden gidelim” diyerek
koşturdular.
Biz kala kala beş kişi kalmıştık;
Hidayet, Mestan, Vahap, Sülo bir de ben. Mecburen yolumuza devam ettik.
Nevizade
adıyla maruf olan sokağa girdiğimizde etrafımızda yoğun bir anason kokusunun
olduğunu hissettik. İnsanlar masalara oturmuşlar adına rakı dedikleri meylerini
içiyorlardı, tabakların içinde de midye tava, kalamar, beyaz peynir, pilaki, paçanga
böreği, haydari gibi mezeler vardı. Üç kişi kendi aralarında bir şeyler
tartışıyorlardı. Tam tebliğ yapılacak bir masaydı.
“Kardeşlerim
bu dünya bir imtihan dünyasıdır, siz imtihan nedir bilir misiniz?” diye
yaklaştım.
Masada
oturanlardan biri derin bir iç çekti,
“Biz de şimdi onu konuşuyorduk
imtihan meselesini…”
Demek ki konunu üstüne gelmişiz,
demek ki işimiz kolaydı fazla yorulmayacaktık…
“Hayatımız hep imtihanla geçiyor,
çocuklar Anadolu liseleri için sınavlara çalıştılar burunlarından geldi ama
kazanamadılar çünkü cemaatler soruları alıp kendi yakınlarına verdiler onların
çocukları Anadolu lisesine bizimkiler de mecburen imam hatibe yazıldı.”
Tam bir şey diyeceğim bu defa
öteki girdi lafa “Bizim büyük oğlanın başına da aynı şey geldi üniversite sınav
soruları çalınca cemaatin adamları girdi bizimki açıkta kaldı…”
Üçüncüsü devam etti “İşe girmek
için KPS sınavına girdim çok umutluydum ama onların soruları da çalınmış…
Neticede imtihanın ne olduğunu çok iyi biliriz.”
“Ama asıl imtihan öteki taraftaki
imtihandır muhterem kardeşim.” diye tebliğime devam ediyordum ki;
“Yoksa bize o imtihanın
sorularını satmaya mı geldin?” diye sözümü kesti.
“Bunlar öteki tarafın sorularını
da çalmamışlarsa şerefsizim.”
Tabii böyle durumlarda sinirlenip
ağzımızı bozmak olmazdı, yüzümdeki her an var olan o aptal gülümsemeyi biraz
daha abarttım.
“Hesap vakti gelince dikkatli
olmanız gerek muhterem kardeşim.”
“Ne hesabı yahu? Daha yeni
geldik…”
Ötekisi uyardı “Ama amca doğru
söylüyor, dikkatli olun hesap kol gibi gelebilir diyor.” dedikten sonra;
“Yahu ayakta kaldınız gelin
oturun da öyle anlatın.”, diye kolumdan çekip oturttu, ben oturunca öteki
şakirtler de oturdular mecburen.
Oturmamızla birlikte garsonlar
önümüze birer servis açtı.
“Yahu biz sadece ayak üstü tebliğ
edip gidecektik.” derken garson bardağıma rakı koyarken “Duble koyuyorum” dedi.
Masadaki arkadaş “Yok duble onu
kesmez sen onu iyisi mi domuz sıkısı yap” deyince tamamen doldurdu, ötekisi “Su
ister misin hacı baba?” dedi cevabımı beklemeden koydu, rakı beyazlaştı.
Kardeşim Hidayet’e döndüm “Aman
kardeşim kendimize mukayyet olalım.” dedim…
“Hıııııyk, olalım hacıııııım”
diye sırıttı.
Baktım bizim Hidayet rakının
dibini çoktan bulmuş, masadaki arkadaşa “Dolduur kardiiiş” diye boş bardağı
uzatıyor.
Hidayet’in bardağını doldurdular;
Mestan, Vahap ve Sülo da bir yandan kafa çekiyorlar bir yandan da mezeleri
götürüyorlar.
Mestan kadehini kaldırdı
“Haydiiii içeliiim güzelleşelim…” diye bağırdı hepimiz kadeh tokuşturduk.
Neticede tebliğ için buradaydık mutlaka
bu kutsal görevimizi yerine getirmeliydik, bu işret masasında oturanları doğru
yola çekmeliydik.
Hocaefendi hazretlerinin bir sözü
aklıma geldi:
“Tebliğinin yerine ulaşabilmesi
için takiye yapman caizdir.”
Bu söz aklıma gelince ben de
rakıdan bir yudum aldım, sonra tebliğime devam ettim. Doğrusu pek keyifli bir
tebliğ olmaya başlamıştı; bu arada masadaki mezeler azaldıkça yenileri
geliyordu.
“Bir kalamar daha yolla…”
“Bizim bir paçanga vardı
kardeş...”
“Bir köpoğlu mancası getirsene bilader…”
“Karides güveç var mı?”
“Ya madem oturduk bize birer
lüfer attır…
“Bize bir büyük daha aç…”
İçtikçe açılıyorduk doğrusu, Mestan;
“Hocaefendi hazretlerinin huzurunda nasıl badelendiğmizi” anlatmaya başladı.
Bir süre sonra Roman çalgıcılar
geldi, klarnetçi klarneti kulağıma dayayıp üfledi.
Bizim şakirtlerle birlikte
masanın üzerine çıkıp göbek atmaya başladık, etrafın iyice ilgisini çekmeyi
başarıyorduk, bizi alkışlayarak tempo tutuyorlar biz de daha çok gaza gelip daha
çok göbek atıyorduk.
Önce “Sordum sarı çiçeğe” sonra
“Tavukları döndermişem hacıyı da çarşıya göndermişem” en son da “Arabaya bir
tokmakla” parçaları eşliğinde zikir gösterimiz devam etti…
Birkaç kadeh daha devirdikten
sonra iş “öpüceeem” faslına geldi.
Masadaki herkes birbirine sarılıp
şapur şupur öpmeye başladı; bu hengamede sadece Hidayet’i beş kere öptüğümü
hatırlıyorum.
Vahap, “Batsııın bu dünyaaaa”
diye haykırırken,
Sülo da “Ne olacak bu memleketin
hali?” diye ağlıyordu.
Hidayet de “Ben o hojjjafendinin
anasını avradını, gelmişini geçmişini…” diye saydırmaya başlayınca biraz ileri
gitmiş olabileceğimizi düşünmeye başladım.
Bu arada garson geldi:
“Kapatıyoruz Hacı Baba” dedi ve
adisyonu önüme koydu.
Bir baktım koskoca meyhaneler sokağında
kimse kalmamıştı, garsonlar sandalyeleri ters çeviriyorlardı, bizi masalarına
davet eden tebliğ edeceğimiz arkadaşlar da gitmişti çoktan.
Hesabı da bize kitlemişlerdi…
Tebliğ edecekten tebellüğ
edilmiştik anlayacağınız.
HALKIN HİZMETKARI
Herkesin kafası fena halde
karışık bu aralar.
Neyin nerede ne zaman olduğu,
kimin kim olduğu da iç içe geçmiş durumda.
Dolayısıyla kimin kimi tutacağını
kimse bilemiyor.
“Şimdi bu savaşta biz kimi
tutacağız?”
“Reis ne diyor?” ona göre tavır
alacağız tabii ki.
“Mesele de orada zaten reis bir
şey demiyor, belki o da bir yerden haber bekliyor olsa gerek.”
“Kimden?”
“Herhalde eniştesinden.”
“Ukrayna’nın başındaki adam
komedyenmiş yahu.”
“Öyle deme ayıp! Netice koskoca
başkan, e o öyle komik falan?”
“Yok yahu hakaret olsun diye demedim
harbiden komikmiş, meslek olarak yani. Hatta “Halkın Hizmetkarı” adında bir
dizi çekmiş orada da halkını düşünen Vasiliy Petrovich adında çok mükemmel bir
başkanı oynamış. Hep halkın yanında olan, başkanlığa bisikletiyle gidip gelen
bir karaktermiş. O kadar çok sevilmiş ki
sonradan adamı hakikaten başkan yapmışlar. Düşün mesela, Süpermen filminde
oynayan aktörü devletin başına geçiriyormuşsun, aynen öyle. Partisinin adını da
filmdeki hayali partinin adını koymuş, partiyi finanse eden de kanalın sahibi,
yani önce hayali filmi finanse etmiş sonra gerçeğe dönüştürmüş.”
Anlatılan bu durum son derece
gerçek “Hayaldi gerçek oldu” sloganının tam olarak gerçekleştiği bir durum var
ortada.
Halk kurgusal karakter Vasiliy
Petrovich’e oy veriyorum diye onu oynayan Volodimir Zelenski’ye oy vermiş.
Zelenski’nin yol açtığı bu durum
aslında gerçekten de çok komik olmuş.
Düşünün artık insanların
politikacılara olan güvensizlikleri o kadar tavan yapmış ki, bir hayali
karaktere dört elle sarılıyorlar. Aslında bu durum bile ayrı bir kara mizah
filminin konusu olur.
Tabii filmlerin bir senaryosu
olur, bir senarist oturur karakterin ne zaman ne söyleyeceğini hangi hareketi
yapacağını uzun uzun yazar, dizinin öyküsünün nasıl süreceğini belirler.
O senarist olmazsa oyuncu elbette
bir şey yapamaz.
Mutlaka iş gerçeğe dönüştüğünde
de başkanın sözlerini ve hareketlerini ve bu öykünün nasıl final yapacağını belirleyen
bir senarist vardır.
Tabii dizi filmler için para
koyan yapımcılar gerçek hayatta da vardır illa ki.
Dolayısıyla Ukrayna’daki başkanı
bir halk kahramanı olarak ortaya sürmek biraz film icabı, senaryo gereği bir
durum gibidir sanki. İhtimal, daha dizi aşamasında bu durum hesap edilmiştir.
Şöyle bir dizi yapalım, ideal bir karakter yaratalım sonra bu karakteri gerçek
bir kimliğe dönüştürelim, millet sazandır hemen gidip oy verir demişlerdir.
Perde gerisinde ırkçı, faşist bir
sermaye var unutmayın.
İşin öte yanındaki Putin’i de
hâlâ sosyalist sanan külliyetli miktarda avanağımız da mevcut maşallah. Halbuki
o da tarihin kaydettiği önemli faşistlerden biri.
Çarlık Rusya’sına dönüşmekte olan
memleketi hâlâ Sovyetler Birliği zannedip yeni bir Ekim devrimi bekleyenler hiç
de az değil.
Tabii NATO da hâlâ Sovyetler
varmış gibi salağa yatmayı sürdürerek varlığını devam etme çabasıyla savaş
kışkırtıcılığını sürdürüyor.
Dizi filmlerde insanlar rol icabı
ölürler, yönetmen “stop” dediği zaman ölen oyuncu kalkar, üzerindeki kanları yıkar,
makyajını siler akşam da evine gider.
Ama hayat film değildir, ölenler
öldükleriyle kalırlar.
İşin şakası yok, bu savaşta
çocuklar ölüyor çocuklar!
Şehirler yıkılıyor, insanlar
yurtlarından oluyor.
Yeni mülteciler dört bir tarafa
yayılıyor.
Kim haklı kim haksız tartışmasına
girmeye vakit de yok gerek de.
Bu oynanan film değil artık.
Bitirin şu savaşı hemen.
2 Nisan 2022 Cumartesi
HATAY EKTİNLİKLERİ
Hatay Doğuş Okulları ve Ted Kolejinde iki farklı söyleşi ve imza günümüz vardı.
DOĞUŞ OKULLARI