DÖRDÜNCÜ MAYMUN

28 Temmuz 2012 Cumartesi

ESAT GİDİYOR


GEL DE KATİL OLMA



Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Polis kaatilleri arıyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Üzerime yüklediler bu işi
Sarhoştum Kasımpaşa'daydım
Vapuru onlar vurdu ben vurmadım
Cinayeti kör bir balıkçı gördü
Ben vursam kendimi vuracaktım
                    Attila İLHAN

Katillik en saygın işlerden biri artık…
Milli katilimiz Ağca’nın serbest bırakılmasından sonra, Sivas katliamını gerçekleştirenler, 7 TİP’li genci boğazlayıp bunu övünerek anlatanlar, yazarları, aydınları katledenler birer birer serbest bırakıldılar. Serbest kalanlar, “Başta sayın başbakanımız olmak üzere bizlerin serbest kalmasında emeği geçen tüm kişilere ve dahi referandumda ‘yetmez ama evet’ diyen aslan parçalarına şükranlarımı sunarım” diye teşekkür ettiler.

Zaten Sivas sanıklarının tamamen masum olduğu, yangının aslında yangın olmadığı, çıkan dumanların sigara dumanı olduğu, ölenlerin içeride birbirlerini kurşunlayarak öldürdükleri ortaya çıkmış ve bu yüzden içeride yatanların boşu boşuna yattıkları anlaşılmıştır. Keza o 7 TİP’linin de aslında çok tipsiz olduklarından komplekse kapılıp intihar ettikleri sabit olmuştur.  Hele hele Kemal Türkler’in katili en acınacak durumda olan kişilerden biridir aslında zavallı adamı kaldığı hapishanen mahkemeye götürmek için bir araç bulunamamış araç bulunduğunda da benzin bulunamamıştır. Ya benzinsiz bir araç ya da bir bidon araçsız benzin olmuş her seferinde. Böylece katil uzun süre mağdur edilmiştir. Neyse ki adalet tecelli etmiş ve zaman aşımına uğrayan şahıs özgürlüğüne kavuşmuştur. Tabii içeride geçirdiği o yılların hesabını kim verecek orası meçhul!
Aslında bu kararları alanların da hukuku katlettiklerinden dolayı bir meslektaş dayanışması içinde olduklarını düşünüp biraz hoşgörülü olabiliriz.
Katillere tanınan olanakları gördükçe insanın “Gel de katil olma” diyesi geliyor.
Yargıdaki son düzenlemeden sonra mahkemeye katil olarak gelen tahliye edilerek çıkıyor.

En son Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın duruşmalarında tutukluluklarına devam kararı çıkmış. Elbette ki bu iki kişinin en büyük hatası katil olmamalarından kaynaklanmaktadır. Şöyle bir iki leşleri olsaydı hangi babayiğit mahkeme onları içeride tutmaya cesaret edebilirdi.

Neticede vapurun katilleri Deli Cafer, İsmail, Tayfur ve Şaşı dışarıda , Kasımpaşa’da sarhoş gezmek gafletinde bulunan kişi içeride, tek şahit de kör balıkçı…
Hadi bakalım bu bilmecede kim kimdir bulun…

27 Temmuz 2012 Cuma

Topyekûn Dönüşüm



Gündeme yetişemez olduk artık, her gün yeni bir cevher yumurtlanıyor…
Her yumurta yeni bir dönüşümün müjdecisi gibi…
Kentsel dönüşüm adı altında belki de yüzyılın en büyük yağması başlayabilir; bir takım adamlar beğendikleri yerlerdeki evlere “Burası deprem riski taşıyor” raporuyla el koyabilirler artık. İtiraz hakkı yok; Danıştay başkanı net biçimde açıkladı “Artık yürütmeyi durdurma kararları vermeyeceğiz” diye…
Yani yürütme aynen devam edecek…
Dönüşüm de tüm hızıyla devam ediyor…
4+4+4 eğitim dönüşüyor; okula başlama yaşı iyice aşağıya çekilince beyinlerin şekillenmesine daha erken başlanacak doğal olarak. Belli ki “Ağaç yaşken eğilir” şeklindeki anlamlı atalar sözümüzün anlamını çok iyi kavramışlar.
Bir muhterem büyüğümüz çocuğun yaşını belirlerken ana rahmine düşme anının ölçü alınmasını buyurmuş, yani yaş sıfırdan değil eksi birden başlamalıymış. Muhteşem bir fikir hatta daha da cesur olup babanın husyesindeki ve hatta ağaç dalındaki meyvedeki konumunu dikkate almak çok etkili olur. Sezaryen ve kürtaj yasaklarıyla da yeniden şekillendirilecek nesil güvenceye alınmış olacak tabii ki. Zaten hastaneler çok önceden dönüştürülmüştü doktorlar duruma alıştıklarından fazla yadırgamadılar. Çünkü önceleri dönüşümün sadece kendi alanlarında olduğunu zannedip biraz üzülseler de kafalarını kaldırıp başka yerlere bakınca yalnız olmadıklarını görüp biraz rahatladılar.
Kadınların “Benim bedenim benim kararım” eylemleri de biber gazı soslu “Senin bedenin benim kararım” çıkışıyla bertaraf edildi; kürtajın Uludere gibi bir cinayet olduğu açık yüreklilikle söylendi. Uludere’deki kütraj fazla fazla tazminat (kan bedeli) ödenerek halledilmişti. Devletin çözemeyeceği iş yoktu, tecavüz vesaire nedenlerden olacak hamileliklerden doğan çocuğa da devlet bakacaktı… Ama her şeyi devlete bırakmak olmaz bu konuda “Yetmez ama evet” diyen arkadaşların gönüllü destek vereceklerinden kuşkum yok. Hepsi de “parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan öğrencilerin mahkûm edilmesini gördüklerinde kendileriyle kim bilir ne kadar gurur duyuyorlardır.

Dönüşüm devam ediyor… Aklıma durup dururken Kafka’nın “Dönüşüm” ü geliyor, hamamböceğine dönüşen George Samsa karşımda sırıtıyor…

İçki yasakları çeşitli illerde yayıla yayıla devam ediyor… İçkiciler biraz rahat, hiç olmazsa onlar da yalnız değil dönüşüm konusunda.
Tiyatrolar dönüşmeye başladığında tiyatrocular tepki gösterdiler ama baktılar ki dönüşüm sadece burayla sınırlı değil. Bu yüzden operaya yapılacak mescit bile doğal geldi. Eh zaten operalar kapatılacak nasılsa, Fazıl Say’a da ne olacağı belli değil; binalarda mescit olsun da bari bir işe yarasın.
Muhafazakârlık yükselen değer ama seçme hakkın var; bir başka yükselen değer olan “Radikal muhafazakârlık” var; seç bakalım birini.
THY yollarına grev yasağı geldi “Olur mu yahu!” diyenler hemen kapının önünde. Bu yasağın başka yerlerde de uygulanması hiç şaşırtmaz. Nasılsa bir şey olduğu yok, yol açılmış bin kere…
Dönüşüm rüzgârının nereden ve ne zaman eseceği belli değil; bunca yıllık Piyerloti Tepesi’nin İdris-i Bitlisi’ye dönüştürmeye kalkma absürtlüğü, bunu önerinin de Avrupa’nın en yüksek binası iddiasıyla dikilen Sapphire adlı yapının sahibi olması absürtlük içinde absürtlük örneği olarak tarihteki yerini alıyor. Adım başına dikilen benzer AVM’ler giderek Dubai’ye dönüşmemizin müjdecisi oluyor. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti adının yakında neye dönüşeceği merak konusu ama herhalde bu konuda demokratik davranıp bir yarışma açarlar gelen öneriler içinde en beğendiklerini seçerler…
Endişeye gerek yok, dönüşüm sadece bizim alanımızda değil dört bir yanda…
Başımızı muhalefete döndürüp soruyoruz “Bu dönüşme nereye kadar?” diye…
Ama muhalefet meşgul, dönmüş yüzünü Fettullah’a övgüler düzüyor…
Onlar da rahat, üzülmüyorlar; “Nasıl olsa her şey başka bir şeye dönüşüyor, bizim de bu şeye dönüşmemiz normal”, diyorlar…

Ben de çok rahatım asla umudumu yitirmiyorum dönüşüm bu hızıyla devam ederse elbette döne döne uygun bir yere geleceğiz. Bütün mesele o yerde durmasını bilmekte…
George Samsa tam olarak bir kakalalağa dönüşmüş ayağımın dibinde dolaşıyor, üzerine bassam mı acaba?