DÖRDÜNCÜ MAYMUN

27 Eylül 2019 Cuma

DEPREM TOPMANMA ALANI GEZİSİ



Her yer zangır zangır sallanmaya başlayınca sevinçle fırlayıp seslendim;
“Oldu oldu, nihayet oldu…”
Hanım, çocuklar, kayınvalide koşarak geldiler, mutluluk içinde birbirimize sarıldık.
Bunca zamandır “Deprem şimdi oldu, şimdi olacak” gerginliği nihayet son bulmuştu, hep birlikte bir “Ohh” çektik.
Ayrıca önümüzdeki günlerin gündemini oluşturacak nurtopu gibi bir konumuz olmuştu.
Ekonomi-mekonomi, Suriye-mururiye, Irak-mırak, güvenli bölge-güvensiz-bölge, S 400, F-35 gibi sorunlar gündemin alt sıralarına inebilecekti.
Televizyonu açtım Hatipoğlu depremden korunma duaları hakkında ilmi bilgiler veriyordu. Her zamanki gibi gözlerinin içi gülüyordu, belli ki yeni sezon için bir seri program anlaşması imzalamıştı, ramazandan sonra ekstra iş çıkmıştı arkadaşa.
Geçen depremden beri dolapta sakladığım deprem çantasını çıkartıp kontrol ettim.
El feneri, battaniye, ıslak mendil, pet şişede su, ilkyardım seti, konserve, birkaç kutu pötibör (bayatlamış olabilirler acilen değiştirmek gerek), İsviçre çakısı ve düdük.
Deprem bilincine sahip her örnek vatandaş gibi depreme hazırlıklı olmak konusunda üstüme düşeni fazlasıyla yerine getirmiştim.

Tabii böyle bir durumda evde kalmak olmazdı, ivedilikle deprem toplanma alanlarına ulaşmak için yola düşmek gerekti, aile bireylerine talimatı verdim.
“İstikamet deprem toplanma alanları, marş marş.”
Hemen eşin dostun durumunu öğrenmek için ulaşamayacağımı bile bile telefonu tuşladım nitekim haklı çıktım bütün telefonlar kaput haldeydi. GSM şirketlerinin yabancılara satıldığından oluyor bunlar türünden komplo teorilerini kafama takmadım tabii.
Yola revan olduk, ama kız elindeki akıllısıyla şakır şakır bir şeyler yazıyordu sürekli.
Yeni neslin telefon kullanmaktaki beceresine hayran olmamak elde değil, eskilerin on parmak daktilo yazanlarından çok daha hızlı üstelik sadece iki başparmakla haberleşiyorlar.
“Senin telefon çalışıyor mu?” dedim
Onunki de çalışmıyormuş ama onlar akıllı telefonların akıllı programları üzerinden hallediyorlarmış işlerini.
En yakın toplanma alanına ulaşmak için ilerliyorduk; toplanma alanının adresin bir ara ezberlemiştim ama geçen zaman içinde unutmuşum. Gene de içgüdülerim sayesinde alana ulaştık.
Epey bir değişmiş sanki, üç büyük kulenin arasında görkemli bir yapı.
Döner kapıdan içeri girdik, deprem çantamı X-Rey cihazına bıraktım, telefonumu ve cebimdeki madeni ıvır zıvırı plastik kutuya koyup geçtim, aile bireyleri de peşimden geldiler.
Kapıdaki güvenlik kibar bir şekilde “Hoş geldiniz” dedi.
“Çok gelen oldu mu?” diye sordum.
“Olmaz mı, depremin daha ikinci dakikasında dolmaya başladı.”
Gerçekten de içerisi epey bir kalabalıktı, depremden korunmak isteyenler yoğun bir trafik oluşturmuşlardı bu AVM’nin pardon deprem toplanma alanının içinde.
Doğrusu vizyon sahibi hükümetimizi kutlamamak elde değil, gerçekten de halk için her şey düşünülmüştü. Öncelikle her türlü ihtiyaçlarını karşılamaları için giyim kuşamdan, parfümeriye kadar birçok mağaza vardı isteyen istediğini alıyordu hepsinde de kampanya yapmışlardı. Kredi kartına peşin fiyata bilmem kaç taksit yapıyorlardı helal olsun.
Kız telefondan başını kaldırdı, gelen mesaj onu dehşete düşürmüştü kıskanç bir şekilde;
“Yavv babaa Burcııların deprem alanında diskooo varmııış inanmıyorum” diye haykırdı.
“Bulduğunla yetin, buna da şükret, tevekkül et, bunu da bulamayanlar var” diye azarladım.

Üst kata çıktığımızda depremzedeler için yemek servisi vardı. Hamburgerci, pizzacı gibi dünyaca meşhur markaların stantları sıralanmıştı, sıraya girip istediğiniz menüyü alabiliyordunuz. İki buçuk lira fark ödeyip büyük seçim isteyebiliyordunuz o zaman patatesiniz ve kolanız büyük geliyor. Ben hizmet diye buna derim işte.
Oğlan sinema katını görünce pek mutlu oldu; depremzedeler sıkılmasınlar diye 10 ayrı salonda film gösterileri vardı. Hatta tesadüf filmlerden birinin konusu depremle alakalıydı. Aslında orada da mısır ve kola promosyonu varmış ama yapımcılar itiraz edince kaldırmışlar mecburen. Olsun buna da şükür.
Birileri konuşurlarken duydum; falanca yere inşa edilen deprem alanı bunun iki katıymış, keşke oraya gitselermiş. Bu insanlara da hiç yaranılmaz zaten, kime konuşuyoruz şükredeceksiniz şükür.
Dükkân sahiplerinden biri elleri havada sürekli dua edip duruyordu, memnun oldum,
Önce Hatipoğlu’ndan öğrendiği depremden korunma duasını ettiğini sandım, değilmiş.
“Kaç zamandır işler kesat gidiyordu, sinek avlıyorduk iyi ki bu deprem oldu işler açıldı, Allah’ım depremini bizlerden esirgeme, amin…” diye mırıldanıp ellerini yüzüne sürüyordu.

Sürekli anons yapılıyordu “Deprem alanımız sabaha kadar açıktır 7/24 hizmetinizdeyiz” diye.
Dükkanlardan biri “Uyku tulumu ve çekyat kiralanır” diye bir ilan asmış, işte krizi fırsata çevirmek budur işte girişimcilik budur.

Doğrusu burada uzun süre yaşanır, ben de bu deprem toplanma alanlarını bizlere sunanlarla ve onların yedi sülalesine en içten duygularımla saygılarımı, sevgilerimi ve hayır dualarımı sıralıyorum.