DÖRDÜNCÜ MAYMUN

17 Ekim 2018 Çarşamba

ABDÜLHAMİT TOKATLAMA






TRT’deki Payitaht dizisi Abdülhamit’in hayatını anlatıyor; elbette iktidarın Osmanlıyı yüceltme dolaylı olarak da Cumhuriyet’e laf çakma politikasının bir parçası olarak.
Onların açısından bakıldığında bunu doğal karşılayabiliriz.
Neticede her ne kadar gerçek bir kişinin hayatından yola çıkılsa da bu bir kurgudur, senaryo yazarının sonsuz olmasa da biraz özgürlük alanı vardır. Hayal gücünü kullanarak birtakım kurgular yapabilir, tarihi metafor olarak kullanıp farklı göndermeler içine girebilir. Bana göre bunda bir sakınca olmamalıdır; tabii izleyenin de bunu istediği gibi eleştirme özgürlüğü vardır.
Bölümlerden birinde Abdülhamit yabancı bir büyükelçiye attığı tokat sahnesi vardı, epey bir sansasyon yaratmıştı. Tarihte böyle bir olayın kaydı olmamasına rağmen çekilen bu sahne gaza gelmeye müsait izleyicilerin milli gururlarını epey okşamıştı; bu da özellikle Kara Murat tarzı tarihi filmlerde sık görülen bir durumdur.
Tokat meselesi ve Kara Murat deyince bir parantez açıp televizyonun olmadığı dönemlerde dizilerin ihtiyacını karşılayan gazetelerdeki tefrika romanlar döneminden bir örnek verelim. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “Fatih’in Fedaisi Kara Davut” tefrikasının bir bölümünde Kara Davut sultanın huzuruna çıkar, her nedense bir konuda anlaşamazlar ve tepesi atan Davut, Fatih’e bir tokat aşk eder. Yayınlandığında epey bir ortalığı karıştırmıştı; “Bu ne rezillik padişah tokatlanır mı?” diye.
 Elbette tüm saçmalığına rağmen bunu da yazarın özgürlüğü içinde değerlendirmemiz mümkündür.
Parantezi kapatalım ve Abdülhamit’le devam edelim.
Geçen bölümlerden birinde gene ses getiren bir sahne vardı.
Vatandaşın biri huzura çıkıyor.
“Sultanım dün rüyamda Peygamberimizi gördüm, dün gece salavat getirmemişsiniz git Hamidimize söyle sana para versin dedi.”, diyor.
Sultan da hiç itiraz etmeden bir kese altını veriyor, sonra iki kez daha soruyor ne dediğini ve iki kez daha altın veriyor. Öyle ki yanındaki vezir “Bu kadar kafi” diye müdahale etmese bütün hazineyi vermeye razı.

Aslında bu bilinen bir hikâye ama Yavuz Sultan Selim’in başından geçmiş, senaryo yazarları buraya adapte etmişler. Bu doğru bir şey midir tartışılır tabii ama gene senaryo yazarının özgürlük sınırları içinde görmek de mümkündür.
Peki bu olay gerçek midir yoksa uydurulmuş bir hikâye midir?
Bana göre yüzde yüz olmuş, yaşanmış son derece mantıklı bir durumdur. Çünkü benzerlerine çok sık rastlamaktayız.
Yanlışlık bu hikâyenin metafizik ögeler içeren bir ermiş masalı gibi lanse edilmesidir.
Burada tipik bir dolandırma, tokatlama olayı söz konusudur.
Hani sabah saban telefon edip;
“Ben komiser bilmem kim, senin hesaplarından PKK ve FETÖ’ye yardım yapılmış görünüyor. Hemen bankaya git bütün paranı çek falan yerdeki çöp kutusuna bırak biz de suçluları yakalayalım” diyen tipler var ya…
Aralarında ceza hukuku profesörlerinin bile olduğu onlarca kişi hipnotize olmuş gibi sorgusuz sualsiz talimatları aynen yerine getirir ya. Buradaki durum da aynen böyle.
Zamanında Selçuk Parsadan da Tansu Çiller’i “Ben falanca paşayım bana para yolla” deyip fena halde tokatlamıştı hatırlayalım.
Yani tarihteki padişahları tokatlayan o kişiler şimdikilerin ağa babasıdır.
Burada senaryo yazarı arkadaş Abdülhamit’i yücelteceğim derken dolandırıcının sözlerine inanıp tokatlanan bir sazan durumuna sokulup fena halde karizmasını çizmiştir. Abdülhamit dizisindeki ikinci tokatlama olayı olarak dizi film tarihine geçmiştir.

Kendilerini Abdülhamit’in torunu olarak tanımlayan arkadaşlar ve aktroller uyumayın, dedenize yapılan bu hakaret karşısında sessiz kalmayın hiç olmazsa bir iki tivit atıp tepki gösterin.