DÖRDÜNCÜ MAYMUN

15 Kasım 2021 Pazartesi

Şanlıurfa Kitap Fuarı






 

Ankara Kitap Fuarı ve TAD koleji










 

Antalya Kitap Fuarı

 








DENİZLİ KİTAP FUARI

 


















EDİRNE FİLİZ OKULLARI ETKİNLİĞİ

 

Edirne Filiz Okullarında çok keyifli bir etkinlik gerçekleşti; öğrencilerle Dünyayı Kurtaran Arı ve Güzel Atlar Ülkesi (Kitap Kaçkınları-1) kitapları üzerine söyleşi yaptık sonra da kitaplar imzalandı. Okul müdürü Çağdaş Değirmencioğlu ve değerli öğretmen Sinem Amaş denetiminde güzel bir organize yapılmış. Öğrenciler ve öğretmenler Dünyayı Kurtaran Arı kitabındaki hayvanların kılığına girmeleri çok hoştu ama asıl sürpriz sevgili Yiğit Ulaş Demirhan’ın kağıttan hazırlayıp bize hediye ettiği havyan figürleri oldu.















19 Eylül 2021 Pazar

Çürümüş bir şeyler var adliye sarayında


Öznur Özkaya

19-09-2021 


Tarikatın kökü, Arapça 'yol' anlamına gelen 'tarik' kelimesinden gelir. Dünya nimetlerine yüz çevirenlerin nefsini terbiye etmek için girdikleri yola tekabül eder. İnsanlar; bu amaç doğrultusunda güya kendi ahlaki ve sosyal kurallar bütünlüğünü oluşturan bir şeyhin etrafında toplanarak özlerindeki mutlak hakikate ulaşmak için çırpınır. Çıkış noktası Tanrı ile insanlar arasında gönül köprüsü kurmak olarak lanse edilse de dallanıp budaklanan tarikatlar ciddi bir siyasi ve ekonomik güç haline gelir. Bu durum ne yazık ki adları saymakla tükenmeyecek binlerce tarikatın siyasilerin iştahını kabartmasına ve iktidarların arka bahçesi haline dönüşmesine yol açar.

Ülkemizdeki pek çok cemaatin müridi şeyhlerini Tanrı'nın vekili olarak görür. Bireysel iradeye yer olmadığından şeyhin emrini, kelamını tartışmak yersizdir, keza şeyh kimi işaret ederse ona oy verilir. Cemaatler birbirinden hoşlanmaz, büyük tabanı olanlar dış dinamiklerle doğrudan ilişki içindedir ve iktidar olanı destekler, çıkarları sebebiyle iktidar otobüsüne binerler. Pek çoğu son dönemde holdingleşmiştir, şeyh parayı elinde tutanın gücü de elinde tuttuğunu bilir ve idareyi kimseyle paylaşmaz. Hedef kitleleri genelde 15 - 30 yaş aralığındaki gençlerdir. Dini hassasiyetleri veya yoksulluk / yoksunluk durumlarını kullanarak saflarına çektikleri gençleri yurtlarda, eğitim kurumlarında avlarlar. Hiçbir cemaat şeffaf, değildir. Kendi sınırlı ve dar dünyasına göre yönetim erkini ele geçirdiğinde bütün insani çağdaş değerlere savaş açarlar.

Cide Belediyesi tarafından toplumcu gerçekçi edebiyatı yaşatmak amacıyla Rıfat Ilgaz adına düzenlenen yazın yarışmasının bu yılki birincisi "Dünyanın En Kötü Avukatı" da ülkemizdeki tarikatlara, cemaatlerin güç ve iktidar mücadelelerine, kokuşmuş yapılarına işaret eder. Yazar Atay Sözer, başarısız, şanssız, biraz da basiretsiz bir avukatın üzerinden dinsel örgütlenmenin tırmandığı yerleri, devlet içinde yer edinişini, çocukların / masumların kötü emellerine alet edilişini mizahi bir dil kullanarak aktarır. Literatürde prenslerin mesleği olarak geçen avukatlık; eğitimi ve ruhsatı alınması gereken bir meslektir. Dünyanın, sistemlerin, sosyal hayatın en doğru resmini zihinlere yerleştiren zorlu bir eğitim ve staj döneminden sonra alınacak ruhsata istinaden icra edilir, lakin yazar ustalıkla kurguladığı ve tarafını da belli ettiği romanında ruhsat almadan toplumun avukatlığını yapanların bolluğuna ve çeşitliliğine değinir.

Anadolu'nun hoyratça değiştirilmiş demografisinden; tehcirler, sürgünler, kıyımlardan, yanan yurtlardan, taciz ve tecavüze uğrayan çocuklardan, tarikatların eliyle maşa haline gelen insanlardan söz ettikçe içimiz burkuluyor. Zayıf, farklı veya şüpheli gördüklerine işkencenin çeşitlerini sunmaktan çekinmeyen kolluk kuvvetleri, adaleti kalmamış mahkemelerimiz, daimi itaat karşılığında onları genişletilmiş vazife ve salahiyetler ile ödüllendiren siyasi erk mutluluktan mutluluğa koşuyor. Ama endişelenmeyin. Adaletsizliği, yozlaşmayı, hukuksuzluğu anlattığı kadar umudun da kitabı “Dünyanın En Kötü Avukatı”. Zira müvekkilini ip üstünde yürütmek yerine omuzlarında taşıyan, doğrunun, haklının, ezilenin yanında olan Erdem gibi avukatlar yetişmeye devam ediyor.


Aziz Nesin'in "Ciddi bir iştir." diye tanımladığı mizah, güçlü bir eleştiri silahı olarak insanlık tarihinde geliştirdiğimiz en değerli olgulardan biridir çünkü mizah, her zaman eleştirel ve muhalif tavrını ortaya koymuş, bu tavır halk üzerinde önemli bir etki bırakmıştır. Güldürme işlevinin yanında sınıf bilincini ve direniş olanaklarını da yansıtmıştır. Sözer'in romanı, ayağına basılan / haksızlığa uğrayan kişinin verdiği tepki, baskılara, adaletsizliğe, zulme, yozluğa verilen karşılık olmuş, haksızlık ve baskıyı, eleştiriyi görünür kılarak ülkemizin hal-i pürmelal ustaca yansıtmıştır, zira hepimiz görüyoruz "çürümüş bir şeyler var adliye sarayında."


Künye: Dünyanın En Kötü Avukatı, Atay Sözer, Smirna Yayınları, 2021.

ilerihaber.org

18 Ağustos 2021 Çarşamba

Mizah, “ezilenlerin” egemene karşı silahıdır


 Mizah, “ezilenlerin” egemene karşı silahıdır

Mizah Yazarı, Senarist Atay Sözer ile mizah, edebiyat üzerine konuştuk. Çocuk edebiyatına da çıkardığı kitaplarla ciddi katkılar sunan Sözer, yeni projer için kolları sıvamış durumda

  18.08.2021, 10:18

Mizah, “ezilenlerin” egemene karşı silahıdır



ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ

Mizah Yazarı, Senarist Atay Sözer, edebiyat ve mizah alanında yaptığı çalışmalarla ön plana çıktı. Yazdığı ilk öykü ‘Yaşasın Edebiyat’ dergisinde 1993 senesinde yayınlandı. Gırgır, Çarşaf gibi önemli dergiler için emek verdi. Homur Edebiyat Grubu’nun kurucuları arasında. Ayrıca Çocuk Edebiyatı içinde ciddi katkılar sundu. Son olarak kaleme aldığı ‘Dünyanın En Kötü’ avukatı adlı Çalışması Cide Belediyesi tarafından düzenlenen Rıfat Ilgaz Roman Ödülüne layık görüldü. Şu sıralar Kitap Kaçkınları serisinin dördüncü kitabı için çalışmalara başladığını söyleyen Sözer, iki mizah ve çocuk kitabının baskıya hazır aşamada olduğunu belirtti. Mizahın ve edebiyatın başarılı ismi gazetemiz adına kendisine yönelttiğim soruları yanıtladı

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

1959 İstanbul doğumluyum, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema ve TV bölümünden mezun oldum, Lütfi Akad, Metin Erksan, Halit Refiğ, Duygu Sağıroğlu gibi ustaların öğrencisi oldum. Bu arada bir yandan mizah ve karikatürle de uğraşıyordum. Bir süre yönetmen yardımcılığı yaptım sonra senaryo yazarlığı dönemi başladı ve son olarak da kitap çalışmalarına yoğunlaştım.

Mizahla nasıl tanıştınız. Bu alanda çalışmalarınızın başlangıcı nasıl oldu, Türkiye’de mizahın şu anki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Çocuk yaşlardan beri komik, güldürücü şeylere ilgim vardı; Red Kit, Asteriks, Miki tarzı çizgi romanlar takibimdeydi bunların kurgusal yapısının ileride senaryo yazarlığımda çok faydası olduğunu gördüm. Önce karikatürler ve kendimce çizgi romanlar yapıyordum, bir dosya kağıdını birkaç kez katlayıp sözde bir kitap haline getiriyor ve her sayfasına bir şeyler çiziyordum. Yaş ilerledikçe ayaklar daha yere basmaya başladı. Karikatürlerimi Gırgır’da Oğuz Aral’a götürdüm o zaman pazartesi günleri amatör çizerleri toplayıp değerlendirme yapıyordu bir çeşit atölyeydi bu. Mizah yapısı gereği muhaliftir, bu yüzden muktedir olan mizahı sevemez ve baskı uygular. Ülkede işler iyi gidiyorsa mizah dozu yumuşar kötü gidiyorsa sertleşir. Şu anki durum şimdiye kadar olandan biraz farklı görünüyor; işlerin iyi gittiği pek söylenemez bu durumda mizahın çok keskin olması gerekiyor.

Farklı senaryolara imza attınız, çeşitli kitaplar yazdınız. Bize biraz çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

Senaryo yazarı olarak ilk önce Gazanfer Özcan’la sonra Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la bir dizi projede çalıştım, TRT’ye yapılan Biz Bize Benzeriz ve Dünya Hali’nden sonra Zeki-Metince adlı skeçlerden oluşan program ve özellikle “Hastane” dizisi gündeme yaptığı dokundurmalar açısından kayda değerdi benim için. Sonra başka diziler, iki sinema filmi geldi ardından. Sulhi Dölek’in Kirpi romanı uyarlaması ile İrfan Yalçın’ın Fareyi Öldürmek romanından uyarladığım “İçimdeki İnsan” filmleri epey beğeni topladı. Mizah kitapları çıkardım “Güllabici” adlı kitap Aziz Nesin Ödülü aldı, sonra çocuk kitaplarına yoğunlaştım yedi çocuk kitabım çıktı en son şimdilik üç kitabı çıkan “Kitap Kaçkınları” serisi var. Son kitap bu kez yetişkinlere yönelik Rıfat Ilgaz ödüllü “Dünyanın En Kötü Avukatı.”



Yazdığınız ‘Dünyanın En Kötü Avukatı’ kitabı Cide Belediyesi tarafından düzenlenen Rıfat Ilgaz Roman Ödülü’ne layık görüldü. Bu kitabın yazım sürecinden ödüle uzanan hikayesini bizimle paylaşır mısınız?

Aslında bu konuyu başlangıçta biz Tv dizisi olarak düşündüm ancak öyküleme aşamasında işlenecek konunun günümüz televizyonlarında asla olamayacağını fark ettim ister istemez kendime sansür uygulayacaktım ve yolun başında roman olarak devam ettim. Mottosu eski Roma döneminden gelen bir söz:”Bırak adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun.” yozlaşmakta olan adalet sistemi irdeleniyor. Ben süper kahramanları, becerikli, zeki dedektiflerin olduğu öyküleri hiç sevmem, gerçekçi ayağı yere basan, zaafları, hataları olan karakterleri tercih ederim. Romanın ana karakteri bir avukat, basiretsiz, zayıf karakterli; sürekli kaybediyor, yetenekleri sınırlı, boş vermiş, hayatta bir ideali olmayan, günü kurtarmaya çalışan biri. Günün birinde barodan bir dava verirler buna, bir çocuk tacizcisini savunacaktır, 2-3 celsede bitecek bir davadır. Sanık da kendi gibi ezik, kaybeden biridir. Ancak işin içine girince çok çetrefilli bir durum olduğunu görür. Cemaat vakıfları, bunların devletin her yanına sızması, ticari faaliyetleri ve sistematik çocuk tacizleri olduğunu görmesi onu dehşet içinde bırakır. Davadan çekilmek ister ama çekilemez ve kendi iç hesaplaşması sonucu kişisel bir evrim sürecine girer. Romanı 2017 yılında bitirim ancak bugüne kadar epey elden geçirdim. Yolladığım yayınevlerinden olumlu dönüşler alamadım, Cide Belediyesi Rıfat Ilgaz adına bir yarışma düzenleyince hiç düşünmeden yolladım. Rıfat Ilgaz örnek aldığım bir yazardı yaklaşık 30 yıl önce kendiyle tanıma onurunu yaşamış ve ne yazık ki gerçekleşmemiş bir proje üzerine konuşmuştuk. Ustayla bu kez bu ödülde buluştuk.



Hedefte ne tür projeler ve kitaplar var, okurlarınız ve takipçileriniz için nasıl müjdeleriniz olacak?

Kitap Kaçkınları serisinin dördüncü kitabına başlıyorum yayına hazır bir iki çocuk, iki de mizah kitabı var. Bir de önceki kitaplarımın ikinci baskılarını çıkartmayı düşünüyorum. Önceden yazdığım ve yapımcısın hayata geçirmeye çalıştığı bir sinema filmi senaryosu da beklemede.

Homur Mizah Grubu gibi prestijli bir grubun kurucu isimleri arasında yer alıyorsunuz. Sizden bu grubun ortaya çıkış hikayesini dinleyebilir miyiz?

Homur Mizah Grubu dünyada pek örneği olduğunu düşünmediğim bir yapılanma aslında. Doksanlı yıllarda bir grup mizahçı haftanın belli günlerinde kafelerde toplanıp sohbet ediyorduk, zaman zaman yeni arkadaşlar katılırken bazıları da ayrılıyordu. Sergiler yapalım, etkinlikler düzenleyelim derken bir dergi çıkartma fikri doğdu. İsim konusu tartışıldı, Homur adı benimsendi; hem İngilizce mizah olan humorla bir ses benzeşmesi olurken hem de muhaliflerin egemenlere karşı homurdanmasını çağrıştırıyordu. Tabii nasıl çıkacağı önemliydi; bir maket hazırlayıp gazetelere önerecektik. Ama gazetenin yapısının emekten yana olması tek koşulumuzdu. İlk gittiğimiz gazete Evrensel hemen kabul etti, bizim maddi bir talebimiz yoktu. Homur gazetenin cumartesi eki olarak 44 sayı çıktı. Daha sonra bir ara verdik bu kez Homur’a pek alışık olunmayan bir yöntemle devam edecektik. Boyutumuz bu kez dergi değil tabloid gazeteye yakın bir formattaydı. Bu kez periyodik bir yapısı olmayacak gerektiği zaman çıkacaktı. Çeşitli sayıları farklı demokratik kitle örgütleri tarafından çıkartıldı.

Çocuk Edebiyatı gibi önemli bir alanda da eserler veriyorsunuz. Kitabınızın içeriğinizi oluştururken, nelere dikkat dikkat ediyorsunuz? Bu alanda karşılaştığınız zorluklar nedir?

Çocuklar için yazmak yetişkinler için yazmaktan çok ama çok daha zor. Bir kere çocuklar için yazmanız sırtınıza ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Öyle “Ben özgürüm istediğimi yazarım arkadaş” diyerek aklınıza geleni yazamazsınız. Kullandığınız her sözcüğün üzerinde kırk kere düşünmeniz gerek, o çocuklar birçok şeyi belki de ilk kez sizden duyacaklar. Beyine ilk yazılan bilgi her zaman doğru kabul edilir sonradan onun başka bilgiyle değiştirilmesi zordur ve zaman alır. Bu yüzden doğruluğuna emin olmadığınız bilgiyi onlara sunmaya hakkınız yoktur. Emin değilseniz en azından bu durumu bir şekilde belirtmelisiniz.

Kısaca ödül ve başarılarınızı özetler misiniz?

Karikatür, öykü, senaryo gibi farklı alanlarda üretim yaptığımdan ödüller de bu alanda oldu.İlk ödül Abdi İpekçi Karikatür Yarışmasında ikincilik ödülü, sonra “Güllabici” gülmece öykü kitabıyla Aziz Nesin Ödülü, iki kez Akşehir Nasrettin Hoca gülmece öykü yarışmasında ödül, Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı Rıfat Ilgaz gülmece yarışmasında özendirme ödülü, Çocuk hakları karikatür yarışmasında başarı ödülü, 19.Nehar Tüblek karikatür yarışmasında birincilik, 23.Adana Altın Koza senaryo yarışmasında Allah’ın Adamı senaryosuyla Muzaffer İzgü ödülü; en son da Cide Belediyesi Rıfat Ilgaz Roman Ödülü.



Korona Pandemisi sürecinde neler yaptınız. Mizahınızı topluma nasıl ulaştırdınız, sizin için bu zorlu süreç nasıl geçmekte?

Pandemi sürecinde herkes gibi evdeydim, ancak işim gereği ben zaten hep evden çalışırım. Bu kez daha uzun süreli kaldım. Açıkçası benim açımdan üretken bir dönem oldu bir yılda 6 kitabım çıktı, internet üzerinden kitapları okuyan çocuklarla onlarca söyleşi yaptım. Üretim içindeyseniz salgını falan bir an için unutuyorsunuz.

Mizahın size göre tanımı, tasviri nedir, nasıl olmalıdır?

Mizah ezilenin egemene karşı kullandığı bir silahtır, ezilmeye karşı bir duruş bir başkaldırıdır. Bunun aksi olası değildir. Egemenlerin hiçbir zaman mizahçısı olmaz onların sadece şaklabanı olur, onların yaptıkları da mizah değil şaklabanlıktır.


İLK SES GAZETESİ