DÖRDÜNCÜ MAYMUN

13 Kasım 2022 Pazar

Dalından Düşmeyen Yaprak

 

Dalından Düşmeyen Yaprak / Atay Sözer / Resimleyen: Evren Savaş / Parmak Çocuk / 72 s. / 8+ / 2022.

Herkesin uyumlu olduğu, alışılagelmişe razı geldiği noktada gün gelir aykırı tutum alan birileri ille ki çıkar. İşte öykü de orada başlar. Atay Sözer’in kurduğu sahnenin başkahramanı bu kez bir yaprak. Evet, vakti geldiğinde dalından ayrılmayı reddeden bir yaprak. Farklı olan, aykırı davranan, başka türlüyü arayanın karşılaştığı hemen her şeyi yaşar yaprağımız. Ne ki kararlıdır. Meraklarımız hep yeni kapılar açar bize. Yeter ki o yeni kapılardan yeni yolculuklara çıkmaya cesaret edelim, inandığımız düşünce uğruna çaba harcayalım.

Cumhuriyet Kitap Eki 10 Kasım 2022- Emek Yurdakul

23 Temmuz 2022 Cumartesi

EDİTÖRLERİN ŞAŞKINLIĞI

 

Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında bir soru:

Jules Verne’nin 80 Günde Devrialem romanında hangisiyle yolculuk yapılmamıştır?

A-Kızak

B-Sıcak hava balonu

C-Fil

D-Vapur

Doğru yanıt “Sıcak hava balonu”, yani onunla seyahat edilmemiş.

1872 de yazılan romanın konusu 80 günde dünyayı dolaşılacağı konusunda girilen bir iddiaya dayanır, sadece kara ve deniz yolu kullanılacak hava yolu kullanılmayacaktır.

Günümüz Türkçesiyle “80 Günde Dünya Gezisi” olmasına karşın ilk çevirideki “devrialem” ifadesi nedense korunmuştur.

Ancak ilki 1956 yılında çevrilen sinema uyarlamasında birtakım değişiklikler yapılmıştır. Sıcak hava balonu görseli sinemasal açıdan çok etkileyici olduğu için senaryoya eklenmiştir öyle ki sonradan tekrarları yapılan filmlerin afişlerinde bile balon ögesi yer almıştır.

Buraya kadar sorun yok, sinema uyarlamalarında bu tür değişiklikler çok olağandır.

 


Sorun yayınlanan çeşitli 80 Günde Devrialem kitaplarında, Jules Verne çoktan teliften düşüp anonim hale geldiğinden her isteyen istediği gibi basmaya başlamıştır.

Gerek bizde gerek dünyada basılan çeşitli kitapların kapaklarına bir balon görseli oturtulmuştur.

Bu da editörlerin ve ressamların kitabı doğru dürüst okumadan filmi seyredip kapak hazırladıklarını gösteriyor.

Nitekim soruyu bilemeyip elenen yarışmacı ve sunucusu da:

“Yahu kitabın kapağında balon vardı gözümün önünde.”, deyip şaşkınlıklarını saklamadılar.

Soruyu hazırlayanlar da insanların bu tuzağa düşeceklerini bildiklerinden sormuşlardır.

Yoksa 100.000 liralık soru için çok basit olurdu, tebrikler.

Bu sayede de bunca yıldır gözümüzün önünde durup bir türlü fark edemediğimiz bir yanlış ortaya çıkmış oldu, bir tebrik daha.

Atay SÖZER


1 Haziran 2022 Çarşamba

Dalından Düşmeyen Yaprak

 

 Dalından Düşmeyen Yaprak Evren Savaş'ın resimleriyle birlikte çıktı



Adıyaman Söyleşileri

Adıyaman Doğa, Fuat Sezgin, Simya, Bil ve Türkiye Petrolleri okullarında söyleşi ve imza günümüz vardı.











 

9 Mayıs 2022 Pazartesi

Kitap Kaçkınları 4 : Tarihin İzindeyiz


 Kitap Kaçkınları roman serisinin 4.kitabı olan "Tarihin İzindeyiz" Smirna Yayınlarından çıktı.

Kahramanlarımız bu kez sayfaları karışmış bir tarih kitabının içine girip karmakarışık bir macera yaşıyorlar.  




1 Mayıs 2022 Pazar

28 Nisan 2022 Perşembe

Atay Sözer İle Bir Kitabın Anatomisi: "Güzel Atlar Ülkesi"

 



Kitap Dedektifiyiz Yotube kanalında Uçan Salyangoz'la Güzel Atlar Ülkesi kitabı üzerine bir söyleşi yapıldı.






19 Nisan 2022 Salı

Dünyanın En Kötü Avukatı üzerine söyleşi

 Dünyanın En Kötü Avukatı romanı üzerine KİTAP DEDEKTİFLERİYİZ Youtube kanalı için söyleşi




11 Nisan 2022 Pazartesi

TEBLİĞ VE TEBELLÜĞ

            Tebliğci olmak zor iş, çok büyük riskler taşıyor tebliğ işine çıkarken her türlü tehlikeyi göze almanız gerekiyor. Ama bugün moralimiz yerinde çok şükür, diyanet işleri başkanlığı protokolde genel kurmayın iki kademe önüne geçmiş bu gidişle ilk sırada olacağı günler de yakındır.

            Yeşil cüppemi giydim, sarığımı taktım tarikat şeyhimin elini öpüp, hayır duasını aldıktan sonra diğer şakirt kardeşlerimle birlikte tebliğ için yola çıktık hamdolsun.

            Dokuz on kişilik bir sürü halinde geziyoruz ki görenlerin gözleri korksun ayrıca böyle kalabalık olunca insanın kendine nasıl güven geliyor anlatamam, cesaretiniz artıyor.

            Bir baktık karşıdan bir kızla bir oğlan yaklaşıyor, oğlan elini kızın omzuna atmış halde. Hemen etraflarını sardık, tabii öncelikle nazik olmak gerekir sonra yavaş yavaş sertleştireceksin yani kurbağayı kaynar suya atmayacaksın hemen, suyu yavaş yavaş kaynatacaksın ki kurbağa dışarı sıçramasın.

            “Bu alemin keyfine kapılıp da öteki alemi unutmayın sakın, öteki alemi de düşünün biraz.” diye önlerine fırladım.

            Şaşırdılar önce kız oğlana döndü “Bu diyor böyle?” diye sordu.

            Oğlan aval aval baktı “Valla bir alem yapıyorlarmış galiba oraya davet ediyor.”

            Sonra bana döndü “Amca bu alem yeri tam olarak nerede? Bir de fiks menü var mı o önemli, sonra kazık yemeyelim.” diye sordu.

            Kız gülümsedi “Amca asıl az önce bir yerden çıktık vallahi süper fiks menü 50 lira, iki bardak içki, çerez, meyve tabağı sabaha kadar da canlı müzik…”

            Tam yeni bir tebliğe başlayacaktım ki yanımdaki şakirdin gözleri parladı.

            “Kardeş bu dediğin yer tam olarak hangi cihette?” diye sordu, kız tarif etti.

            “Ben gidip bir bakayım şuraya orada tebliğe ihtiyaç olabilir” diye yanımızdan ayrıldı,

            “Aman etme muhterem kardeşim.” dememi duymadı bile, çoktan köşeyi dönüp kayboldu. Birkaç kardeşimiz de “Onu yalnız bırakmayalım biz de peşinden gidelim” diyerek koşturdular.

Biz kala kala beş kişi kalmıştık; Hidayet, Mestan, Vahap, Sülo bir de ben. Mecburen yolumuza devam ettik.

            Nevizade adıyla maruf olan sokağa girdiğimizde etrafımızda yoğun bir anason kokusunun olduğunu hissettik. İnsanlar masalara oturmuşlar adına rakı dedikleri meylerini içiyorlardı, tabakların içinde de midye tava, kalamar, beyaz peynir, pilaki, paçanga böreği, haydari gibi mezeler vardı. Üç kişi kendi aralarında bir şeyler tartışıyorlardı. Tam tebliğ yapılacak bir masaydı.

            “Kardeşlerim bu dünya bir imtihan dünyasıdır, siz imtihan nedir bilir misiniz?” diye yaklaştım.

            Masada oturanlardan biri derin bir iç çekti,

“Biz de şimdi onu konuşuyorduk imtihan meselesini…”

Demek ki konunu üstüne gelmişiz, demek ki işimiz kolaydı fazla yorulmayacaktık…

“Hayatımız hep imtihanla geçiyor, çocuklar Anadolu liseleri için sınavlara çalıştılar burunlarından geldi ama kazanamadılar çünkü cemaatler soruları alıp kendi yakınlarına verdiler onların çocukları Anadolu lisesine bizimkiler de mecburen imam hatibe yazıldı.”

Tam bir şey diyeceğim bu defa öteki girdi lafa “Bizim büyük oğlanın başına da aynı şey geldi üniversite sınav soruları çalınca cemaatin adamları girdi bizimki açıkta kaldı…”

Üçüncüsü devam etti “İşe girmek için KPS sınavına girdim çok umutluydum ama onların soruları da çalınmış… Neticede imtihanın ne olduğunu çok iyi biliriz.”

“Ama asıl imtihan öteki taraftaki imtihandır muhterem kardeşim.” diye tebliğime devam ediyordum ki;

“Yoksa bize o imtihanın sorularını satmaya mı geldin?” diye sözümü kesti.

“Bunlar öteki tarafın sorularını da çalmamışlarsa şerefsizim.”

Tabii böyle durumlarda sinirlenip ağzımızı bozmak olmazdı, yüzümdeki her an var olan o aptal gülümsemeyi biraz daha abarttım.

“Hesap vakti gelince dikkatli olmanız gerek muhterem kardeşim.”

“Ne hesabı yahu? Daha yeni geldik…”

Ötekisi uyardı “Ama amca doğru söylüyor, dikkatli olun hesap kol gibi gelebilir diyor.” dedikten sonra;

“Yahu ayakta kaldınız gelin oturun da öyle anlatın.”, diye kolumdan çekip oturttu, ben oturunca öteki şakirtler de oturdular mecburen.

Oturmamızla birlikte garsonlar önümüze birer servis açtı.

“Yahu biz sadece ayak üstü tebliğ edip gidecektik.” derken garson bardağıma rakı koyarken “Duble koyuyorum” dedi.

Masadaki arkadaş “Yok duble onu kesmez sen onu iyisi mi domuz sıkısı yap” deyince tamamen doldurdu, ötekisi “Su ister misin hacı baba?” dedi cevabımı beklemeden koydu, rakı beyazlaştı.

Kardeşim Hidayet’e döndüm “Aman kardeşim kendimize mukayyet olalım.” dedim…

“Hıııııyk, olalım hacıııııım” diye sırıttı.

Baktım bizim Hidayet rakının dibini çoktan bulmuş, masadaki arkadaşa “Dolduur kardiiiş” diye boş bardağı uzatıyor.

Hidayet’in bardağını doldurdular; Mestan, Vahap ve Sülo da bir yandan kafa çekiyorlar bir yandan da mezeleri götürüyorlar.

Mestan kadehini kaldırdı “Haydiiii içeliiim güzelleşelim…” diye bağırdı hepimiz kadeh tokuşturduk.

Neticede tebliğ için buradaydık mutlaka bu kutsal görevimizi yerine getirmeliydik, bu işret masasında oturanları doğru yola çekmeliydik.

Hocaefendi hazretlerinin bir sözü aklıma geldi:

“Tebliğinin yerine ulaşabilmesi için takiye yapman caizdir.”

Bu söz aklıma gelince ben de rakıdan bir yudum aldım, sonra tebliğime devam ettim. Doğrusu pek keyifli bir tebliğ olmaya başlamıştı; bu arada masadaki mezeler azaldıkça yenileri geliyordu.

“Bir kalamar daha yolla…”

“Bizim bir paçanga vardı kardeş...”

“Bir köpoğlu mancası getirsene bilader…”

“Karides güveç var mı?”

“Ya madem oturduk bize birer lüfer attır…

“Bize bir büyük daha aç…”

İçtikçe açılıyorduk doğrusu, Mestan; “Hocaefendi hazretlerinin huzurunda nasıl badelendiğmizi” anlatmaya başladı.

Bir süre sonra Roman çalgıcılar geldi, klarnetçi klarneti kulağıma dayayıp üfledi.

Bizim şakirtlerle birlikte masanın üzerine çıkıp göbek atmaya başladık, etrafın iyice ilgisini çekmeyi başarıyorduk, bizi alkışlayarak tempo tutuyorlar biz de daha çok gaza gelip daha çok göbek atıyorduk.

Önce “Sordum sarı çiçeğe” sonra “Tavukları döndermişem hacıyı da çarşıya göndermişem” en son da “Arabaya bir tokmakla” parçaları eşliğinde zikir gösterimiz devam etti…

Birkaç kadeh daha devirdikten sonra iş “öpüceeem” faslına geldi.

Masadaki herkes birbirine sarılıp şapur şupur öpmeye başladı; bu hengamede sadece Hidayet’i beş kere öptüğümü hatırlıyorum.

Vahap, “Batsııın bu dünyaaaa” diye haykırırken,

Sülo da “Ne olacak bu memleketin hali?” diye ağlıyordu.

Hidayet de “Ben o hojjjafendinin anasını avradını, gelmişini geçmişini…” diye saydırmaya başlayınca biraz ileri gitmiş olabileceğimizi düşünmeye başladım.

Bu arada garson geldi:

“Kapatıyoruz Hacı Baba” dedi ve adisyonu önüme koydu.

Bir baktım koskoca meyhaneler sokağında kimse kalmamıştı, garsonlar sandalyeleri ters çeviriyorlardı, bizi masalarına davet eden tebliğ edeceğimiz arkadaşlar da gitmişti çoktan.

Hesabı da bize kitlemişlerdi…

Tebliğ edecekten tebellüğ edilmiştik anlayacağınız.

HALKIN HİZMETKARI



Herkesin kafası fena halde karışık bu aralar.

Neyin nerede ne zaman olduğu, kimin kim olduğu da iç içe geçmiş durumda.

Dolayısıyla kimin kimi tutacağını kimse bilemiyor.

“Şimdi bu savaşta biz kimi tutacağız?”

“Reis ne diyor?” ona göre tavır alacağız tabii ki.

“Mesele de orada zaten reis bir şey demiyor, belki o da bir yerden haber bekliyor olsa gerek.”

“Kimden?”

“Herhalde eniştesinden.”

“Ukrayna’nın başındaki adam komedyenmiş yahu.”

“Öyle deme ayıp! Netice koskoca başkan, e o öyle komik falan?”

“Yok yahu hakaret olsun diye demedim harbiden komikmiş, meslek olarak yani. Hatta “Halkın Hizmetkarı” adında bir dizi çekmiş orada da halkını düşünen Vasiliy Petrovich adında çok mükemmel bir başkanı oynamış. Hep halkın yanında olan, başkanlığa bisikletiyle gidip gelen bir karaktermiş.  O kadar çok sevilmiş ki sonradan adamı hakikaten başkan yapmışlar. Düşün mesela, Süpermen filminde oynayan aktörü devletin başına geçiriyormuşsun, aynen öyle. Partisinin adını da filmdeki hayali partinin adını koymuş, partiyi finanse eden de kanalın sahibi, yani önce hayali filmi finanse etmiş sonra gerçeğe dönüştürmüş.”

Anlatılan bu durum son derece gerçek “Hayaldi gerçek oldu” sloganının tam olarak gerçekleştiği bir durum var ortada.

Halk kurgusal karakter Vasiliy Petrovich’e oy veriyorum diye onu oynayan Volodimir Zelenski’ye oy vermiş.

Zelenski’nin yol açtığı bu durum aslında gerçekten de çok komik olmuş.

Düşünün artık insanların politikacılara olan güvensizlikleri o kadar tavan yapmış ki, bir hayali karaktere dört elle sarılıyorlar. Aslında bu durum bile ayrı bir kara mizah filminin konusu olur.

Tabii filmlerin bir senaryosu olur, bir senarist oturur karakterin ne zaman ne söyleyeceğini hangi hareketi yapacağını uzun uzun yazar, dizinin öyküsünün nasıl süreceğini belirler.

O senarist olmazsa oyuncu elbette bir şey yapamaz.

Mutlaka iş gerçeğe dönüştüğünde de başkanın sözlerini ve hareketlerini ve bu öykünün nasıl final yapacağını belirleyen bir senarist vardır.

Tabii dizi filmler için para koyan yapımcılar gerçek hayatta da vardır illa ki.

Dolayısıyla Ukrayna’daki başkanı bir halk kahramanı olarak ortaya sürmek biraz film icabı, senaryo gereği bir durum gibidir sanki. İhtimal, daha dizi aşamasında bu durum hesap edilmiştir. Şöyle bir dizi yapalım, ideal bir karakter yaratalım sonra bu karakteri gerçek bir kimliğe dönüştürelim, millet sazandır hemen gidip oy verir demişlerdir.

Perde gerisinde ırkçı, faşist bir sermaye var unutmayın.

İşin öte yanındaki Putin’i de hâlâ sosyalist sanan külliyetli miktarda avanağımız da mevcut maşallah. Halbuki o da tarihin kaydettiği önemli faşistlerden biri.

Çarlık Rusya’sına dönüşmekte olan memleketi hâlâ Sovyetler Birliği zannedip yeni bir Ekim devrimi bekleyenler hiç de az değil.

Tabii NATO da hâlâ Sovyetler varmış gibi salağa yatmayı sürdürerek varlığını devam etme çabasıyla savaş kışkırtıcılığını sürdürüyor.

Dizi filmlerde insanlar rol icabı ölürler, yönetmen “stop” dediği zaman ölen oyuncu kalkar, üzerindeki kanları yıkar, makyajını siler akşam da evine gider.

Ama hayat film değildir, ölenler öldükleriyle kalırlar.

İşin şakası yok, bu savaşta çocuklar ölüyor çocuklar!

Şehirler yıkılıyor, insanlar yurtlarından oluyor.

Yeni mülteciler dört bir tarafa yayılıyor.

Kim haklı kim haksız tartışmasına girmeye vakit de yok gerek de.

Bu oynanan film değil artık.

Bitirin şu savaşı hemen.

2 Nisan 2022 Cumartesi

HATAY EKTİNLİKLERİ

 

Hatay Doğuş Okulları ve Ted Kolejinde iki farklı söyleşi ve imza günümüz vardı.

DOĞUŞ OKULLARI






TED KOLEJİ
Kütüphane Haftası etkinlikleri için yapacakları gösterinin kostümleriyle imzaya geldiler








VE GÖSTERİDEN