TRT’deki
Payitaht dizisi Abdülhamit’in hayatını anlatıyor; elbette iktidarın Osmanlıyı
yüceltme dolaylı olarak da Cumhuriyet’e laf çakma politikasının bir parçası
olarak.
Onların
açısından bakıldığında bunu doğal karşılayabiliriz.
Neticede
her ne kadar gerçek bir kişinin hayatından yola çıkılsa da bu bir kurgudur,
senaryo yazarının sonsuz olmasa da biraz özgürlük alanı vardır. Hayal gücünü
kullanarak birtakım kurgular yapabilir, tarihi metafor olarak kullanıp farklı
göndermeler içine girebilir. Bana göre bunda bir sakınca olmamalıdır; tabii
izleyenin de bunu istediği gibi eleştirme özgürlüğü vardır.
Bölümlerden
birinde Abdülhamit yabancı bir büyükelçiye attığı tokat sahnesi vardı, epey bir
sansasyon yaratmıştı. Tarihte böyle bir olayın kaydı olmamasına rağmen çekilen
bu sahne gaza gelmeye müsait izleyicilerin milli gururlarını epey okşamıştı; bu
da özellikle Kara Murat tarzı tarihi filmlerde sık görülen bir durumdur.
Tokat
meselesi ve Kara Murat deyince bir parantez açıp televizyonun olmadığı
dönemlerde dizilerin ihtiyacını karşılayan gazetelerdeki tefrika romanlar
döneminden bir örnek verelim. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “Fatih’in
Fedaisi Kara Davut” tefrikasının bir bölümünde Kara Davut sultanın huzuruna
çıkar, her nedense bir konuda anlaşamazlar ve tepesi atan Davut, Fatih’e bir
tokat aşk eder. Yayınlandığında epey bir ortalığı karıştırmıştı; “Bu ne
rezillik padişah tokatlanır mı?” diye.
Elbette tüm saçmalığına rağmen bunu da yazarın
özgürlüğü içinde değerlendirmemiz mümkündür.
Parantezi
kapatalım ve Abdülhamit’le devam edelim.
Geçen
bölümlerden birinde gene ses getiren bir sahne vardı.
Vatandaşın
biri huzura çıkıyor.
“Sultanım
dün rüyamda Peygamberimizi gördüm, dün gece salavat getirmemişsiniz git
Hamidimize söyle sana para versin dedi.”, diyor.
Sultan
da hiç itiraz etmeden bir kese altını veriyor, sonra iki kez daha soruyor ne
dediğini ve iki kez daha altın veriyor. Öyle ki yanındaki vezir “Bu kadar kafi”
diye müdahale etmese bütün hazineyi vermeye razı.
Aslında
bu bilinen bir hikâye ama Yavuz Sultan Selim’in başından geçmiş, senaryo
yazarları buraya adapte etmişler. Bu doğru bir şey midir tartışılır tabii ama
gene senaryo yazarının özgürlük sınırları içinde görmek de mümkündür.
Peki
bu olay gerçek midir yoksa uydurulmuş bir hikâye midir?
Bana
göre yüzde yüz olmuş, yaşanmış son derece mantıklı bir durumdur. Çünkü
benzerlerine çok sık rastlamaktayız.
Yanlışlık
bu hikâyenin metafizik ögeler içeren bir ermiş masalı gibi lanse edilmesidir.
Burada
tipik bir dolandırma, tokatlama olayı söz konusudur.
Hani
sabah saban telefon edip;
“Ben
komiser bilmem kim, senin hesaplarından PKK ve FETÖ’ye yardım yapılmış
görünüyor. Hemen bankaya git bütün paranı çek falan yerdeki çöp kutusuna bırak
biz de suçluları yakalayalım” diyen tipler var ya…
Aralarında
ceza hukuku profesörlerinin bile olduğu onlarca kişi hipnotize olmuş gibi
sorgusuz sualsiz talimatları aynen yerine getirir ya. Buradaki durum da aynen
böyle.
Zamanında
Selçuk Parsadan da Tansu Çiller’i “Ben falanca paşayım bana para yolla” deyip
fena halde tokatlamıştı hatırlayalım.
Yani
tarihteki padişahları tokatlayan o kişiler şimdikilerin ağa babasıdır.
Burada
senaryo yazarı arkadaş Abdülhamit’i yücelteceğim derken dolandırıcının
sözlerine inanıp tokatlanan bir sazan durumuna sokulup fena halde karizmasını
çizmiştir. Abdülhamit dizisindeki ikinci tokatlama olayı olarak dizi film
tarihine geçmiştir.
Kendilerini
Abdülhamit’in torunu olarak tanımlayan arkadaşlar ve aktroller uyumayın,
dedenize yapılan bu hakaret karşısında sessiz kalmayın hiç olmazsa bir iki
tivit atıp tepki gösterin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder