Bunca
zaman bir sülük olarak yaşamanın verdiği burukluk nihayet sona erdi; biz
sülükler hiçbir dönem onurlandırılmadığımız kadar onurlandırıldık bu yüzden pek
muhterem büyüklerimize şükranlarımızı sunarız.
Bir
insanın etine yapışıp onun kanını içerek semirmek pek çok kişiye ters gelebilir
belki ama neticede bizim doğamızda var bu. Akrebin sokması, eşeğin anırması,
köpeğin havlaması gibi.
Akrebe
“neden sokuyorsun?”, eşeğe “neden anırıyorsun?”, köpeğe “neden havlıyorsun?”
diyemeyeceğinize göre bize de “niye kan emiyorsun?” diye sorulması çok abes
doğrusu.
Ama
gene de insanların kendilerini sömüren kişilere “Sülük gibisin” demesi pek
ağırımıza gidiyordu. Neyse ki bu dönem bitti artık.
Bir
sülük arkadaşım müjdeyi verdi;
“Artık
her şey çok güzel olacak” diye.
“Aman”
dedim “Böyle siyasi söylemlerde bulunma yoksa sülüklüğümüze bakmadan atarlar
içeri…”
Neyse
ki siyasi olarak değil gerçekten içinden geldiği gibi söylemiş, gerçekten de
haberler çok iyi.
Devletimiz
artık sülük tedavisini bilimsel bir yöntem olarak kabul etmiş.
Yakında
üniversitelerde sülükoloji kürsüleri açılır mutlaka.
Hastaneler
sülük ve hacamat kabı alımı için ihaleler açmaya başlamış.
Pek
mutlu oldum, hemen başvurmak için koştum.
Ama
öyle bir kuyruk var ki sormayın, bildiğim bütün sülükler orada.
Bunca
yıl sırtına yapıştığım işçilerle, memurlarla, emeklilerle birlikte maaş kuyruklarında
çok beklediğim için deneyimliyim vız gelir tırıs gider böyle kuyruklar.
“Kaç
sülük alacaklarmış? diye sordum
Tam
bir sayı belli olmasa bile, yurdumuzun dört bir yanındaki ihtiyacın
karşılanacağı düşünülürse girme şansımız kuvvetli olsa gerek.
“Hiç
ona güvenme” dedi yaşlı sülük “Mülakatı geçemezsen allameyi sülük olsan bir yere
giremezsin…”
Kalbim küt küt atıyordu, mülakatta ne
soracaklardı acaba?
Epey
bir bekledikten sonra içeri girdim, birbirlerine çok benzeyen badem bıyıklı, kareli
ceketli, kravatları yamuk bağlanmış üç kişi masada oturuyorlardı, tıpkı biz
sülükler gibi onları da ayırmak zordu. Benzer yönümüz çok olduğu için bu benim
için geçerli değildi tabii…
Türbanlı
bir hanım not alıyordu söylenenleri.
Mülakat
başkanı olduğunu tahmin ettiğim kişi eliyle oturmamı işaret etti.
Ben
hemen hazırlamış olduğum CV’mi önlerine bıraktım.
Bunca
yıl emdiğim kanları bir bir yazmıştım, bakmadılar bile…
“Bugüne
kadar yaptıkların umurumuzda değil önemli olan bundan sonrası, yani emdiklerin emeceklerinin
teminatı olamaz burada.”
Başkan
olan hemen sordu;
“Seçimler
neden iptal edildi?”
Kör
kendinden bilirmiş, derler ben de adamın ciğerini okuduğumdan ne tür
yanıtlardan hoşlanacağını anlamıştım, hemen yapıştırdım yanıtı.
“Çok
basit çünkü çaldılar.”
Memnun
olmuşlardı, sırıttılar…
Bu
kez yanındaki sordu;
“15
Temmuz sence nedir?”
“En
büyük bayram bu bayram herkese kutlu olsun.”
Sorular
peş peşe geliyordu.
“Sülüklüğün
ilk kuralı?”
“Yapıştın
mı bırakma…”
“Sülüğün
ortalama kan emiş süresi?”
“İliğini
kemiğini kurutana kadar.”
“Bir
işçi, bir gazeteci, bir profesör, bir imam, bir öğrenci, bir politikacı, bir iş
insanı var önce hangisine yapışıp kanını emersin?”
“Pek
muhterem büyüğüm hangisini emir buyurursa o.”
“Kendinizi
10 sene sonra nerede görüyorsunuz?”
“Nerede
bıraktıysanız orada, yapıştım mı emerim, milim ilerlersem şerefsizim.”
Memnun
ifadeyle başlarını salladılar.
“Son
bir soru daha” dedi başkan, “Her şey güzel olacak mı?”
Belli
ki tuzak soruydu yemedim tabii…
“Ne
güzeli yahu bir bok olacağı yok.”
Hepsi
alkışlamaya başladı, beni tebrik ettiler mülakatta en yüksek puanı almıştım,
Artık
kadrolu bir sülüktüm tayinimi saraya çıkarttılar. Yolunuz düşerse beklerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder