DÖRDÜNCÜ MAYMUN

12 Aralık 2011 Pazartesi

DÜĞÜNLER VE CENAZELER

Hayat devam ederken ortalık toz duman; sesler, sözcükler, cümleler birbirine karışıyor. Başıboş sesler atmosferde dolaşıyor ve dolaşacak sonsuza kadar. Ağızdan çıkan söz yok olmuyor, unutulmuyor. Bize ulaşan o seslerden örnekler verelim; hangi lafı kimin ettiği ayrı bir araştırma konusudur…

-Deprem olmuş !!!

-İstanbul’da mı yoksa ?

-Hayır Van’da…

-Aman neyse…

-Bir şeye ihtiyaç var mı, yardım falan?

-Her bir şeyimiz var çok şükür…

-Çadııııııııır...

-Aaaa bi tek çadırımız yokmuş… Pardon…

-Zaten zamanında deprem vergisi diye para toplamıştık; ne demişler sakla samanı gelir zamanı… İşte geldi zamanı, hadi çıkarın samanı…

-Çıkaramayız o samanı çoktan inekler yedi…

-Haksızlık etmeyin duble yol yaptık; o duble yollar olmasa sayın bakanlarımız depreme bakmaya nasıl gideceklerdi?

-Çadır diyordunuz alın size çadır, bakın ne güzel saray gibi; üç öğün de yemek çıkıyor, daha ne istiyorsunuz?

-Allah razı olsun, darısı başınıza inşallah…

-İnşaatlar ruhsatsızmış…

-Ruhsat varmış ama sahteymiş…

-Ruhsatsızları yıkacağıııııız…

-Sallama…

-Aaa gene sallanıyor...

-Herkes haddini bileceeeeeeek; alın işte ben de parmağımı sallıyorum…

-Biraz da matem yapalım o vakit…

-Cumhuriyet Bayramı var… Bayramı iptal edelim…

-Ne alaka?

-Cumhuriyet’i henüz iptal edemiyoruz, şimdilik bayramını iptal edelim; sonrası Allah kerim…

-Bugün bizimkilerin üç adet düğünü varmış…

-Kaç hafta önceden planlanmış, yer tutulmuş, masraf yapılmış; şimdi iptal etmek israf olur, israf da günahtır…

-Hem gitmemek ayıp olur…

-Depremde de o kadar can kaybı oldu ama…

-Tamam işte, üç düğün; en az üçer çocuktan en az dokuz çocuk demektir; kayıplar bir ölçüde telafi edilir hiç olmazsa…

-Bak doğru hatta “En az üç çocuk” sloganını “En az altı çocuğa” çıkartırız…

-Tabii geçen depremde de emlak vergilerini iki misli olarak almıştık…

-Düğünde eğlence meğlence derken ters olmasın…

-Olmaz… İzzet ve Nihat’ı çağırırız; bizim çocuklardır, ikisi de kankadır… İçli içli türküler söylerler, ağıt yerine geçer. Böylece depremde ölenleri de anmış oluruz…

-İzzet ve Nihat’a otelde yer ayarladık, akşam düğünde ağıt söyleyerek ölülerimizi anacağız… Nihat “İsterseniz mevlit de okurum” diyor…

-Söyleyin Nihat’a işin suyunu çıkartmasın, yok artık…

-Ya biz iptal etmedik mi bu bayramı; hâlâ neyi kutluyorlar meydanlarda!

-Cahil insanlar işte, haberleri yok; okumamışlar iptal kararımızı…

-Üç düğünü aynı geceye koymak bizim için biraz yorucu oluyor ama…

-Olsun ama katlanacağız ne yapalım… Neyse ki birbirlerine yakın salonlarda yapılıyor…

-Bi deprem daha oldu…

-İstanbul’da mı?

-Yok…

-Aman çok şükür… Peki nerde?

-Ankara’da, düğünü yaptığımız otelde…

-Ölü yaralı var mı?

-Ölü yaralı yok ama büyük rezalet var… İzzet ve Nihat kaldıkları odaya dört kadın çağırmışlar… Sonra parada anlaşamamışlar, vukuat çıkmış karakolluk olmuşlar… İzzet erkek adam, tepesi atmış tabii; sille tokat girişmiş kadınlara… Epey bir sallanmış ortalık…

-Nihat da “Ben geçerken öylesine uğradım odaya, bütün suç İzzet de vallahi” diye satmış kankasını…

-Yahu bana ne bundan, ne diye söylüyorsun bu kadar dert arasında…

-Yok yani odanın parasını biz ödedik de… Şimdi kadınlar için de ekstra isterlerse ne yapacağız, diye soruyorum…

-Sorma… Bazı şeyleri de kendiniz halledin… Benim programım yoğun, bu hafta gitmem gereken 10 düğün daha var…

-Bu defa Nihat’la İzzet’i çağırmayalım ama; ne olur ne olmaz…

-Somali kafilesinden başka birilerine bakarız artık… Gerçi bir bakıma iyi olmuş otel rezaleti, hiç olmazsa çadır rezaletini unutturur belki…

-Neticede hayat devam ediyor…

Hiç yorum yok: