“Ateşi
ve ihaneti gördük” diyor Nazım…
Biz
de yakılan ve yıkılan tiyatrolar gördük zaman içinde ve dahi ihaneti…
12
Eylül’de şartlar olgunlaşıp da darbe teşekkül ettiğinde beşibiryerde paşaları
almıştı bir düşünce. İşleri zordu…
Tüm
demokratik kitle örgütleri toptan kapatılıp biraz rahatlanmıştı, ama
kapatılamayacak kurumlar vardı bu kurumların başındakileri görevden almışlardı
ama yerlerine kimleri koyacaklardı?
Öyle
herhangi biri olmazdı öncelikle kendilerine kayıtsız şartsız biat edecek
birileri gerekiyordu.
Örneğin
Vehbi Koç “Bu komünistleri hemen
cezalandırın, ben emrinize amadeyim” diye görüş bildirmişti.
Basının
temsilcisi Şeyhülmuharririn
Burhan Felek 90 yaşında gelerek Evren Paşa’nın elini öpmüş ve Türk basınına
tarihindeki en utanç verici günü yaşatmıştı.
İşte
kurumların başına böyle vatansever kişiler gerekiyordu.
Her
yere böyle kişiler buldular, sıra İstanbul Şehir Tiyatrosu’na gelmişti…
Konsey
üyelerinden birinin aklına geldi;
“Komutanım hani biz kuleli de okurken Darülbedayi’e
oyun izlemeye giderdik. Orada Vasfi Rıza diye biri vardı, çok komikti. İşte bu
adam hâlâ hayattaymış onu getirelim…”
Hepsinin
aklı yattı bu fikre, gençlik günlerini anımsadılar, Vasfi Rıza çok komikti
hakkaten…
Üstelik
vaktin zamanında Atatürk bir oyun izledikten sonra “Herkes her şey olur ama sanatçı olamaz” dediği kişiler arasında
Vasfi Rıza da vardı, Şam’da kayısı bile bunun yanında muşmula gibi kalırdı.
Vasfi
Rıza göreve geldi ve kendine tebliğ edilen ilk emri uygulamaya başladı…
Kurumda
bulunan komünistlerin listesini bildirmek…
Vasfi
Rıza kendi kıstaslarına göre belirlediği 40 küsur kişilik listeyi konseye
sundu, bu kişiler de 1402 sayılı kanunla sorgusuz sualsiz kapının önüne konup
açlığa mahkûm edildi (28 Şubat mağduruyuz,
bize yapılan kimseye yapılmadı; diyenler işte bunu bilmezler!). Ama Vasfi Rıza’ya çok da haksızlık etmeyelim,
bu listeye adı sehven karışan bir akrabasını kurtarmak için “Ya onun böyle şeylere kafası basmaz, kitap
bile okumaz” diyerek işsiz kalmasını engellemiştir. (Bu dönemde aynı liste Devlet Tiyatroları’ndan da istenmiş, kurumun
başındaki Cüneyt Gökçer liste başına kendi ismini yazınca o listeye itibar
edilmemişti)…
Şehir
Tiyatroları zaman içinde böyle çok badireler atlattı. Tabii sağlam duran
yöneticiler sayesinde örneğin Muhsin Ertuğrul yasaklanan bir oyuna tepki olarak
belediye başkanının eşek kulaklı karikatürünü fuayeye asmaya niyetlenmişti.
Haldun
Taner “Vatan Kurtaran Şaban” oyununu
1965 yılında yazmış. Oyun daha sonra 1978 yılında gazetede tefrika edilirken
Taner şunları yazmış “Sevinilecek bir
olay, çünkü yapılmış bir hizmet böylece belgelenmiş oluyor. Ama aynı zamanda
üzülecek de bir olay, çünkü VATAN KURTARAN ŞABAN’ın 1978 Türkiyesinde aynı
güncelliği muhafaza etmesi bir arpa boyu yol almadığımızı gösteriyor”
Evet
bildiğiniz gibi şimdi yıl 2012, o arpaya kaç santim mesafede olduğumuz meçhul.
Oyun
yeni ihdas edilen Sanat ve Kültür müsteşarlığıyla ilgilidir…
Oturup
acaba kimi müsteşar yapsak, diye düşünürler ve sonunda uygun adayı bulurlar.
Tapu
kadastrocu Şaban müsteşar olur ve ilk iş olarak pişbirik arkadaşı Mısta Bey’i
özel kalem müdürü yapar. Sonra da bu muhteşem ikilinin ülke sanatını kurtarma
çalışmaları başlar…
Şehir
Tiyatroları’nda geçtiğimiz günlerde bir yönetmelik değişikliği yapıldı… Ne
zamandır ağızlarında geveledikleri muhafazakar sanat baklasını nihayet
çıkardılar. Artık tiyatronun yönetimi sanatçılarda değil belediyenin atayacağı
memurlarda olacak.
Bakalım
bu kez gelecek Şaban vatanı kurtarabilecek mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder