27 Mayıs askeri darbesinden sonra gelen yeni idare ilk Türk
otomobilini yapmayı planlanmıştı. Bunun için çeşitli yerlerden toplanan bir
grup babayiğit mühendis aylarca özveriyle çalışarak “Devrim” adını verdikleri
ilk otomobili ürettiler.
“Devrim Arabaları”
adlı filmde bu süreç çok güzel anlatılır…
Ankara’ya trenle getirilen otomobilin benzini bir
katakulliyle boşaltılır ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in katıldığı deneme
sürüşünde yolda kalır.
Olayın sonunda akılda kalan tek şey Cemal Aga’nın “Garp
kafasıyla otomobili yaptık şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk” cümlesi
kalır. Otomobil üretim projesi de iptal edilir.
Oysa filmde de anlatıldığı gibi yabancı firmalar Türklerin
otomobil yapmasını hiç istemiyorlar bu yüzden her aşamasında çomak
sokuyorlardı; otomobili son anda benzinsiz bırakma dümeninde onların parmağının
olma olasılığı hiç de uzak değildir.
Tıpkı ilk Türk uçağının üretilme çalışmalarının ABD’nin “Boş
verin yahu, biz size bedava uçak verelim” diye durdurulması gibi bu girişim de
durdurulmuştur.
Sonra seri üretime geçilen ve gene ilk Türk otomobili olarak
kayda geçilen bir “Anadol” var. Gerçi onun tüm parçaları yurtdışından getirilip
burada monte ediliyordu ama neticede yerli üretimdi. Onun hakkında da
“kaportasını inekler, keçiler yiyor” söylentileri çıkarttılar ve bir süre sonra
da kaybolup gitti.
Bir ara Jet Fadıl denen bir başka babayiğit, ilk Türk
otomobilini yapacağım diyerek ve bütün dini referanslarını kullanarak milletten
paraları hacılayıp toz oldu.
En son ilk Türk
otomobili meselesi geçtiğimiz günlerde gündeme geldi.
5 Babayiğit işadamı bir araya gelip daha doğrusu bir araya
getirilip bir açıklama yaptılar.
“Birlikte ilk otomobilimizi üreteceğiz inşallah…”
Sayın reisimiz dört sene sonrası için ilk otomobili satın
almak için rezervasyon yaptırdı, ama parasını vereceğim demeyi ihmal etmedi.
Çünkü otomobil gibi pahalı bir hediyeyi kabul etmesi asla düşünülmezdi elbette.
Bütün yandaş gazeteler büyük bir “tesadüf” eseri olarak bu
görüntü için “Babayiğitler” manşetini attı.
E aklın yolu birdir !..
Böylece yerli üretim ilk otomobilin adı da belli oldu aşağı
yukarı ,“Babayiğit”.
Yerli otomotiv sanayisine çomak sokmak doğru değil elbet, o
başkalarının işi.
Babayiğit’i dünyanın her yerindeki karayollarında görmek
herkesi memnun eder kuşkusuz.
Üstelik bu durum yeni iş alanları açacağından pek çok işsizi
mutlu da edecektir.
5 Babayiğit işadamın paylaşım aşamasına geldiklerinde papaz
olma ihtimali de yok değil. Onun için bu paylaşım yönteminin nasıl olacağının
baştan belirlenmesi gerek.
Nasrettin Hoca’nın “Allah payı mı, kul payı mı?”
yöntemlerinden birine karar vermeleri en doğrusu olacaktır.
Kul payı yöntemi sermayenin pek sevmediği bir yöntemdir, bu
yöntem yüzünden yıllar yılı işçileriyle hep gırtlak gırtlağa gelmişler, toplu
sözleşmelerde az ter dökmemişlerdir.
Şimdi kaderin cilvesi bunca yıl işçileriyle yaptıkları
kavgayı şimdi birbirleriyle edeceklerdir.
Allah payı yöntemi normalde daha çok işlerine gelecek bir
yöntem olması gerekir lakin tek başlarına olduklarında hep kendilerinin yanında
olan Allah bu kez hangisinin yanında olacaktır? İster istemez Allah payı
yönteminin yapısı gereği biri deveyi hamuduyla götürürken ötekine bir tokat
atılıp “bas git” denecektir (Bkz. Nasrettin Hoca’nın ilgili fıkrası).
Tabii bir de otomobillerin pazarlanma aşaması var…
Ya planlandığı gibi istenilen satış oranına ulaşılmazsa ne
olacak?
Ama onun da bir yolu bulunacaktır mutlaka; köprülere
uygulanan yöntemi burada da uygulayabilirler.
Nasıl köprüden geçmeyen araçların parası devlet kasasından (yani vatandaşın cebinden) ödeniyorsa
burada da öyle yapılır.
Kaç zamandır insanlar haklı olarak “Geçmediğimiz köprünün
parasını ödüyoruz, üstelik bizim otomobilimiz bile yok” diye kıyamet
kopartıyordu. Şimdi binmedikleri otomobilin parasını da ödeyerek bu haksızlık
giderilmiş olacaktır.
Babayiğit’in duble yollara çıkmasını sabırsızlıkla
bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder