Höh,
amiyane bir nida gibi sanki. Birini eleştirirken, biriyle dalga geçerken;
“Höh
sana!” dersiniz ya…
Son
günlerde sık duymaya başladığımız ilerleyen zamanda da çok duyacağımız hatta HÖH
de böyle bir şey sanırım.
İki
ayrı Höh varmış;
1-Özel
Halk Hareketi
2-Özel
Halk Harekâtı
Hareket
ve harekât kelimelerin anlamlarını biraz irdelediğimiz zaman şöyle bir durum
çıkıyor ortaya.
Hareket;
TDK sözlüğüne göre “Bir şeyin yerini
durumunu değiştirmesi hareket etmesi;
belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılan ilerlemeler, akım”
anlamlarına geliyor, yani halkın bir şeyler yapması durumu var, ancak burada
anahtar kelime “özel”.
Halk
özel olarak bir şeyler yapacakmış.
Ne
yapacak tam bilemiyoruz, çünkü özel…
Harekât
ise askeri bir terim; “Bir askerî birliğe
yaptırılan manevra, çarpışma, çevirme, kovalama” anlamına geliyor ki bu da
ilki gibi özel.
Ve
her ne kadar ilki gibi dehşete düşürüyorsa da ilkine göre daha açık sözlü niyetini
ne yapacağını gayet net bir şekilde ifade ediyor.
15
Temmuz dinci darbe teşebbüsünden sonra yetkililerin burunlarının dibindeki
yaverler bile darbeci çıkınca ciddi bir paranoya baş gösterdi.
Sokaklara
çıkan halk ne yapacağını tam olarak bilmediğinden bir o yana bir bu yana
koşturdu, aralarında hayatlarını kaybedenler oldu; tehlikenin durulduğunu
anlayınca da gaza gelip rastladıkları emir kulu askerleri linç ettiler.
İşte
bu hareket ve harekâtlar bu başıbozukluğa bir düzen getirmeyi amaçlıyor.
Yani
hareket ve harekât, artık plan program;
emir komuta düzeninde sürecekmiş.
Artık
bilinçsiz olarak sağa sola koşturulmayacak, ille de birileri linç edilecekse
bile bir nizam intizam içinde edilecek…
Özel
kurulan kamplarda silahlı eğitimler başlamış bile; 70’li yılların komando
kamplarında eğitilen tosuncuklar akla geliyor hemen 12 Mart faşizmin
kontrgerilla faaliyetlerinde pek çok faili meçhulde kullanılmış bu tosuncuklar
12 Eylül darbesiyle boşa düşmüşler daha sonra mafya âleminin “saygın” babaları olarak icrayı sanat
eylemişlerdir.
Şimdi
gel de benzetme yapma…
Onlar
da vatan kurtarma iddiasıyla yapıyorlardı her ne yapıyorlarsa.
Ama
her vatandaşın olduğu gibi onların da önemli sorunları var tabii…
Silah
ve mühimmat eksikleri varmış; pompalı
tüfekler yetmiyormuş daha profesyonel, attığını vuran yivli silahlar istiyorlar.
Aslında
15 Temmuz’u düşündüğümüzde lav silahı, roketatar, uçaksavar da vermeleri gerekiyor;
tankları ve tepemizde dolaşan F16’ları başka türlü imha edemezler.
Bir
de SADAT diye bir şey varmış; onlardan çok daha donanımlı (şimdilik), çok dapa profesyonel…
Ben
bunu ilk bakışta Sedat diye okudum ve isim zannettim ve hemen çağrışım yaptı
aklıma bizim okul döneminden “Nokta nokta Sedat” geldi. Bu nokta nokta yerine gelen bir lakabı vardı
ama benim burada söylemem pek yakışık almaz bu nokta noktada tahmin edebileceğiniz
gibi bütün okulun yaka silktiği, rezilliğin zirvesinde biriydi. Kısa zamanda da
belge alıp ayrıldı; şimdilerde saygın bir işadamı olarak dolanıyormuş ama nokta
noktalığından asla taviz vermemiş.
Neyse
konumuz Sedat değil SADAT yani Uluslararası Savunma Danışmanlık Ticaret Şirketi.
Genellikle yurtdışında savaşan gruplara askeri eğitim veriyor, nasıl insan
öldüreceklerini anlatıyor en kısa şekliyle.
Başında
ordudan atılan bir subay varmış (sahi
acaba hangi gerekçeyle atılmış),
aynı zamanda sarayın başdanışmanlarındanmış hoş Fesli Kadir bile
başdanışman olabiliyorsa bu hayli hayli olur. Aslında bizim Nokta nokta
Sedat’la benzer yanları çok sanırım…
Netice
olarak birileri organize olmuşlar harıl harıl gerilla savaşı teknikleri
öğreniyorlar…
İç
savaş tehlikesi söylemine girerek bu tehlikeye karşı uyarı yapanlar, felaket
tellallığından vatan hainliğine kadar çeşitli suçlamalara maruz kalabilirler…
En
azından şimdilik uyanık olarak bu tür hareketlere “Höh size” diye tavır almakta
fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder