Absürt bir filmin içinde gibiyim gene…
Sabah sokağa çıktığımda bir kuyruk çıktı karşıma ucu
görünmüyor, hemen sordum kuyruğun sonundakine;
“Bu varlık kuyruğu mu, yokluk kuyruğu mu?” diye.
O da bilmiyormuş, kuyruk görünce takılmış.
Ben de takıldım kuyruğa, artık ne çıkarsa bahtıma.
Tanzim Satış yerlerindeki kuyruklar seçim atmosferiyle beraber
artmaya başladı…
Aynı anda benim ardıma da üç kişi takıldı.
Yaşlı teyze söylenip duruyor;
“Allah cezalarını versin bunların, çoluk çocuk aç kaldık,
bir kuru soğana muhtaç olduk, gözlerine dizlerine dursun, gene kuyruklar başladı
işte, hepsi kahrolsun…”
“Aman teyzem yavaş, öyle kahrolsun falan deme gelip
götürürler yoksa.”
“Götürsünler hiç olmazsa götürdükleri yerde bir tas çorba
verirler, bu ne rezillik, bu ne kepazelik, şu seçimler olsa da hepsi çekip
gitse başımızdan…”
“Oyunu kime vereceksin peki?”
“Ne demek kime, tabii ki reise, başka adam mı var ortada?”
“E peki çekip gitsin dediğin kim o vakit?”
“Kılıştar… Bi de Cehape… Çünkü Cehape demek açlık demekmiş kıtlık
demekmiş, reis öyle diyor…”
“Peki hükümette kim var şimdi?”
“Dedik ya evladım sen de pek kalın kafalıymışsın, tabii ki
Cehahpe…”
Teyzeyle bu konuyu tartışmanın beyhude olduğunu bildiğim
için yanıt vermedim kafamı çevirdim, önümdeki vatandaşa dert yandım…
“Bu kafayla bir cacık olmaz bizden, hâlâ reis diyor…”
“Haklısınız reis ne diyor ona bakmak gerek.”
“Ne diyor?”
“Yatay mimari diyor… Diktiler o fallik gökdelenleri güzelim
şehrin görüntüsü değişti… Sonra her yerde çürük kaçak yapılar, bir de imar affı
çıkartıp yasal hale getirdiler. Sanki affedince çürük bina sağlam hale gelecek.
Al işte hepsi teker teker göçüyor… Ulan bu Cehapenin yatacak yeri yok…”
Onun önündeki destek verdi;
“Ama şimdi hepsini yıkıp yeniden yapacaklarmış; tabii çünkü yeni
bina yapılacak yer kalmadı, müteahhitler zor durumda kaldı o yüzden hepsini
yıkıp sıfırdan yapacaklar. Hani çocuklar iskambil kartından evler yaparlar
sonra onları yıkıp tekrar yaparlar ya; bu da aynen öyle…”
Onun önündeki tamamladı “Tarihi eserleri de yıkıp yeniden yapacaklarmış
isabet olur, misal Süleymaniye’yi yeniden yaparken altına otopark yapılsa hoş
olmaz mı, üstelik müşteri garantisi de koyarlarsa süper olur; kılmadığı namaz
için para vermiş olmamak için bu kez gelip namazını da kılar hiç olmazsa.
Ayasofya’yı yeniden yaparken de içine bir AVM pek yakışır. O yüzden reisin acilen
başımıza geçmesi gerek… Bu Cehapeyle olmuyor.”
Sıra çok ağır ilerliyordu…
“Çok çeşit var galiba” dedim.
Önce patlıcan, patates, soğan, domates olarak başlamış; sonra
baklagiller ve süt ürünleri eklenmiş en son da temizlik ürünleri gelmiş…
“Çay da var mı acaba?” diye sordum.
Çay yokmuş onu bizzat reis dağıtıyormuş, “Reisi nerede
bulacağım?” diye sormayın, o illa ki sizi buluyor, nasıl olsa; hangi köşeyi
dönseniz karşınıza çıkıyor.
Yanımdan tinerci çocuklar geçti, ellerinde beşer onar
alışveriş torbaları;
“Hayrola?” dedim…
“Abi az önce otobüsün üzerindeki uzun boylu adam fırlatıp
duruyordu, bir poşet çayla bu torbaları attı; biz hemen kaptık tabii…”
“Ne yapacaksınız onları?”
“Abi torbalar kenevirden, işlemden geçirip kafa bulacağız…”
Gerçekten de birileri iyi kafa buluyordu…
Sırayla birlikte ilerliyorum; baktım bir büfe, demek kuyrukta
acıkanlar için böyle bir hizmet de düşünülmüş.
Tost makinasının başında temiz yüzlü, kepçe kulaklı şirin
bir delikanlı; sürekli tost yapıp duruyor pek yabancı gelmedi biraz düşününce
buldum yahu bu bizim baro başkanı.
“Hayrola başkan ne iş?” diye sordum.
“Her an baro başkanlığından ayağımı kaydırabilirler, kafama
tuğla düştükten sonra bana pek güvenleri kalmadı o yüzden yedek iş olarak tostçuluk
yapmaya başladım…”
“Nasıl gidiyor peki satışlar?”
“Çok iyi satıyoruz, biliyorsunuz, malzeme kalmasa iyi tostçusun
demektir… Satışımız süper.”
“Yap o zaman bana bir çift kaşarlı tost…”
“Valla kaşar kalmadı, bütün kaşarları DSP’den istediler
oraya yolladım…”
Hava kararıyordu kuyruk iyice yaklaşmıştı ama ortada tezgâh
mezgah yoktu, sadece koca bir çöp konteyneri duruyordu. Millet içini karıştırıp
bulduklarını kenevir torbasına dolduruyordu.
Başına bir de zabıta dikmişlerdi, milleti uyarıyordu.
“Üç parçadan fazla almak yok, sırada bu kadar insan var, saygılı
olun…”
Bunca saattir beklediğim kuyruk meğer çöp konteyneri
kuyruğuymuş; eh buraya kadar gelmişken bekleyeyim dedim, çok şanslıymışım
çöplerin en dibinde herkesin gözünden kaçmış bir patlıcan buldum, bir ezik domatesi
de hemen kaptım üçüncü hakkım olan parçayı aramaya başladım, arkadan
uyarıyorlardı;
“Biraz çabuk ol akşam yemeğine yetişeceğiz” diye
Telaşla rastgele bir şey kaptım, boş bir kola şişesiydi;
Zabıta kızdı “Seçmece yok dokunduğunu almak zorundasın…”
Evime mutlu bir şekilde dönerken kafamda çılgın bir soru
vardı…
“Ben bu şişeyi ne yapacaktım?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder